Vincent Van Gogh 1853’te Hollanda’da doğdu. Ailesindeki birçok kişi sanat dünyasında çalıştı. Vincent’ın iki erkek ve üç kız kardeşi vardı. Küçük kardeşi Theo’ya ona en yakın olandı. Genç bir çocukken çizim yapmaktan hoşlanmasına rağmen, Vincent tam zamanlı bir sanatçı olarak çalışmaya karar vermeden önce başka işler yaptı. Öğretmenlik ve din adamlığı yaptığı işlerden sadece ikisiydi. van Gogh 27 yaşlarına geldiğinde kendini tamamen sanata adamaya karar verdi. Vincent ilk çizmeye başladığında kalem veya kömür çubukları kullandı. Çalışkan ve fakir insanların resimlerini çizmeyi severdi. İlerleyen zamanlarda yağlı boya kullanarak resim yapmaya başladı. Kariyerinin bu ilk bölümünde, van Gogh kahverengiler ve koyu yeşiller gibi koyu renkler kullandı. Resimleri genellikle kasvetli veya üzgündü. O dönemde yaptığı en önemli resmi ‘Patates Yiyenler’dir. Patates Yiyenler akşam yemeği için patates yiyen bir köylü ailenin karanlık bir resmiydi. Van Gogh hakkında bildiklerimizin çoğu kardeşi Theo’ya yazdığı mektuplardan geliyor. Theo Paris’te bir sanat galerisinde çalışıyordu ve Vincent’ın sanat kariyerini destekledi. Vincent’a para gönderdi ve onu resim yapması konusunda cesaretlendirdi. Theo Vincent’ın resimlerini satmaya çalıştı, ancak o dönemde kimse onları satın almak istemedi. Theo, Vincent’a Paris’te ‘İzlenimcilik’ adlı yeni bir resim tarzını benimsemesi için öneride bulundu. 1886’da Vincent izlenimciliği keşfetmek için Paris’e taşındı. Ressam Claude Monet, Edgar Degas ve Camille Pissarro gibi ressamlardan etkilendi. Sanatçı Paul Gauguin ile de iyi arkadaş oldu.Bu süre zarfında van Gogh daha parlak renkler kullanmaya başladı. Paris’in sokaklarından, kafelerinden ve kırsaldan konuları boyadı. Ayrıca insanların portrelerini çizmeye başladı. Model bulamadığında, pratik yapmak için kendini resmetti. Bu süre zarfında yirminin üzerinde kendi portresini çizdi. 1888 yılında van Gogh Fransa‘nın Arles şehrine taşındı. Yaşamak için sarı bir ev kiraladı ve sanatçı Paul Gauguin’i ona katılmaya davet etti. Canlı renkleri ve Arles’ın parlak güneşini sevdi.Resimlerindeki renkler daha canlı ve parlak hale geldi. Bazen boyayı doğrudan tuval üzerine, kaba fırça darbeleriyle kalın bırakarak tüplerden uygulardı. Boya çok kalın olduğu için bazen resimlerinin kuruması haftalar alabiliyordu. Vincent Arles’te  yüzlerce resim çizdi, bazen tek bir günde birden fazla başyapıtını boyadı. Sanata tamamen takıntılı hale geldi. Paul Gauguin, kardeşi Theo’nun teşvikiyle Van Gogh’un yanına geldi. Birlikte kaldıkları sürede birbirlerinin resimlerinden etkilendiler. Ancak iki sanatçının tartışması Gaugin’in Arles’ten ayrılmasına Van Gong’un da kulağını kesmesine sebep oldu. 1889’da Van Gogh Kendine zar zor bakabiliyordu. Akıl hastanesine yatırıldı. Orada en ünlü resimlerinden olan Yıldızlı Gece tablosunu boyadı.  Bu dönemde resimlerinin çoğunda çok sayıda dönen renk vardı. Van Gogh’un zihinsel durumu akıl hastanesine yattıktan sonra da bozulmaya devam etti. 29 Temmuz 1890’da göğsüne açılan bir kurşun yarasından öldü. Ölümünün intihar olduğu söylense de öldürüldüğü de düşünüldü. Vincent’ın ölümü günümüzde halen tartışmalı bir konu.