Dünyada insanoğlunun daha çağdaş yaşamasını sağlayan bilim adamları, bana göre Tanrı tarafından özel yaratılmıştır. Onlardır birçok hastalıklara çare bulan, onlardır yaşamımızı kolaylaştıranlar. Koca dünyayı birkaç saat içinde dolaşmak, bir ülkeden bir ülkeye varmak onlar sayesindedir. İşte burada en önemli etken, Tanrının özel yarattığı bu insanları bulmak, onların önünü açmak yine seçilmiş özel insanların yapabileceği bir iştir. Sıradan biri İsterse ülkenin kralı olsun özel değilse özel insanları bulama karakter ve kabiliyetine sahip değildir. Tam aksine engeldir…

Yazar Tolga Aydoğan’ın araştırma yazısında dâhileri seçen dâhiyi ve dâhilerini açıkça ortaya koyuyor. Ben sadece bir bölümünü yayınlayarak sizlerin de duygu ve düşüncelerinizi öğrenmek isterim.

Kendisi de o an TV başındaydı. Tullahoma’da bir evde. Yanında da bir düzine bilim insanı. Spiker o an beklenmedik bir haber verdi “Astronot Armstrong’un bilgisayarı bozuldu, Ay’a iniş yapamayacak!” Bu ana şahitlik edenler üzüntü verici bu haberi alınca büyük bir hüsrana uğradı. Elbette Tullahoma’da bu evdeki bilim insanları da sukutuhayal içindeydi. Sonra içlerinden biri “Telaşa gerek yok, Neil modülü Ay’a indirebilir. Bilgisayarın bozulma ihtimaline karşı, manuel olarak indirebilmek için üzerinde 1,5 yıl çalıştı” dedi.

Bu cümle üzerine şaşkınlığa uğrayan bilim insanları “Sen nereden biliyorsun be Türk?” deyince yanımda bulunan ve o vakit 32 yaşında olan bu bey “Ben Arsev Eraslan, NASA’da Apollo 11 Projesinde yazılım ayağında çalışıyorum” dedi.

Evet yanımdaki bu adamın tahmini doğru çıkmıştı, Armstrong bilgisayarın bozulması üzerine manuel olarak modülü Ay’a indirmişti. 1,5 milyar insan izlemiş, insanoğlunun Ay’a ayak basmasından ötürü gururlanmıştı. Eraslan’ın NASA’daki görevi ise modülün Dünya’ya dönüşü yani “re-entry” yazılımlarını gerçekleştirmekti. Yanında da üç öğrencisi vardı. “Yazılımları biz yaptık” diye anlatırken konuşmanın bir yerinde “hem yazılım yapıyorum hem de o üç öğrenciye iş öğretmeye çalışıyorum” dedi. Ağzından bir şey kaçırmıştı sanki… Durdum. “Nasıl yani öğrencileriniz yazılım bilmiyor muydu?” diye sordum, mütevazı bir şekilde “yazılımların hepsini ben yaptım” diye utanarak yanıtladı sorumu.

Evet, bu bey Armstorng, Collins ve Aldrin’in Dünya’ya sağ salim dönmesi için gerekli yazılımları gerçekleştirdi. Yani Eraslan’ın yaptığı yazılımlar olmasaydı o modül dünyaya inemeyecekti.

Başka ne mi yaptı? ABD’deki tüm nükleer santrallerin çevreye olan etkisini minimuma indirmek için yazılım geliştirdi, Ay’da kristallerden mücevher yetiştirmek için yazılım geliştirdi, suçluyu yüzünden tanıyan dünyadaki ilk 3D Yüz Tanımlama Teknolojisini geliştirdi. Bu yazılımla 1999 senesinde ABD’de ödül kazandı. Yani günümüzde kullanılan yüz tanımlama ilk kez bir Türk’ün yani bu yanımdaki beyefendinin geliştirdiği teknoloji ile hayat buldu. Uzun süre NASA’da bilim insanı olarak görev aldı, ABD’deki birçok üniversitede profesör olarak öğrencileri ve NASA personelini eğitti.

Peki, nereden merak sardı buna? Babasının kitaplarından! Uçak teknolojisi ve havacılıkla ilgiliydi bu kitaplar. İçinde ABD’nin Japonya’yı bombaladığı uçağın fotoğrafını gördü ve maketini yaptı. Henüz ilkokuldaydı ve model uçak yapıyor, kitaptaki gibi aynı şekilde boyuyor, pervanelerini takıyordu. O kadar çok model uçak yapmıştı ki evin bir odası dolup taşmıştı.

İşte o kitapla başladı her şey. Babası Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk uçak mühendisi Necdet Eraslan’dı. Atatürk, Necdet Eraslan’ı Fransa’ya gönderdi ve Paris’te 1928’da Ecole Nationale Superieure de L’Aeronautique’te havacılık ve uçak mühendisliği öğrenimi gördü. Sonrasında ABD’ye 1937’de Türkiye için satın alınacak uçakların temini için bizzat Atatürk tarafından gönderildi. Sonra ne mi oldu? Necdet Eraslan, Türkiye’deki ilk dizel motoru icat etti. Su türbinleri yaparak elektrik üretti. ‘Karman Line’ yani dünya ile uzayın birleştiği çizgiyi ortaya çıkaran dünyaca ünlü bilim insanı Theodore von Kármán’ın “Gel ABD’de kal sana profesörlük verelim” teklifini “Atatürk’ün ülkesinde yapmam gereken işler var” diyerek reddetti. İstanbul Teknik ve Yıldız Teknik Üniversitesi’nde profesör olarak çalıştı.

1963’te ABD’ye profesör olarak gitti Necdet Eraslan. Louisiana State University Makine – Uzay Havacılığı bölümünde profesörlük yaptı. Bir yandan da NASA’daki görevlilere ders verdi. Bu öğrencilerin hepsi Apollo 11 projesinde çalıştı. Yani baba Necdet Eraslan da Ay’a gidilmesi için dolaylı olarak katkı sağladı. 24 adet kitap yazdı, motor ateşlemesi konusunda büyük çabalar kat etti, TÜBİTAK’ın kurulmasının fikir babası oldu ve Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk uçak mühendisi olarak tarihe geçti.

Bu baba oğul Atatürk’ün izinde bilimi geliştirerek Ay’da yürünmesini sağladı. Bu Türkleri biliyor muyduk? Maalesef hayır. Benim Yazar Tolga Aydoğan olarak görevim Atatürk’ün izinde giden bu insanları ortaya çıkarmaktır. Bu bağlamda Atatürk’ün İzindekiler isimli kitabımda kısa da olsa yer verdiğim bu baba-oğulun hikayesini ayrı bir kitap olarak yayımlayacağım. Onlar bilimin ışığında, Mustafa Kemal Atatürk’ün izinde bu ülke ve insanlık adına önemli işlere imza attılar. Onların ortak noktası Atatürk’tü ve O’nun aydınlattığı yoldu. Gittikleri yol ise O’nun iziydi.

O izi takip eden birileri daha vardı. Nasıl mı? ABD Başkanı Nixon’un özel uçağı 20 Ekim 1969 saat 11.55’te Ankara Esenboğa Havalimanı’na iniş yapar. Bu uçaktan inen kişiler Ankara caddelerinde üstü açık bir Cadillac ile geçerler ve kendilerini bekleyen Ankaralıları selamlarlar. Bu heyet, büyük saygı duydukları birini görmeye gelmiştir. Saygı duruşunda bulunup çelenk bırakırlar. Saygı duydukları bu kişi 1930’ların başında Eskişehir’de ‘Çok değil yüz yıla kalmaz insanoğlu Ay’a gidecektir’ sözünün sahibidir. Heyetin gittiği yer Anıtkabir, saygı duruşunda bulundukları kişi ise Mustafa Kemal Atatürk’ten başkası değildir. Bu arada Atatürk’ü ziyaret eden bu kişiler kim diye soracak olursanız Apollo11 projesiyle Ay’a giden üç kişilik mürettebat Neil A. Armstrong, Michael Collins ve Edwin E. Aldrin’dir.