Bugün bir dostum bana eski bir yazımı hatırlattı.

“Alkışlayın Kılıçdaroğlu’nu” başlıklı yazıyı…

Oysa daha sonradan da Sn Kılıçdaroğlu hakkında Cumhurbaşkanlığı seçimi öncesi yazdığım bir yazı daha da övgü ve destek cümleleri içeriyordu. Onu hatırlamamış herhalde.

Sonuçta şunu sordu “Hala alkışlıyor musun?”

İyi bir soru gerçekten. İnsan yazdığı yazıyı söylediği sözü geri almakta zorluk çeker genelde. Ama eğri oturup doğru konuşalım.

Artık alkışlamıyorum.

Seçimler öncesi yaptığı çıkışları, Muharrem İnce’yi vitrine aday olarak çıkarmasını, İyi Parti’yi seçime sokmak için yaptıklarını hala övgüye değer buluyorum aslında. Ama bunları beğenirken ben sonuçlarını tahmin edebiliyor ve razı diye düşünmüştüm.

Oysa değilmiş…

Benim bile görebildiğim şeyleri o görememiş veya sonradan yüz yüze gelince vazgeçmiş. Bilemiyorum. Ama Muharrem İnce’yi öne çıkardıktan sonra, kendi koltuğunun da sallanacağını düşünmeyen bir Kılıçdaroğlu fikri bana hala inanılmaz geliyor.

Onun kadar entelektüel birisinin bu kadar basit bir denklemi çözememiş olması garip gerçekten. Görünen köye kılavuz olmak haddim değil tabiki ama sonuçta olacağı bu. Bugün veya yarın. Kılıçdaroğlu yerini bir başka kişiye bırakmak durumunda kalacak.

Çünkü kazanamadı.

Olmadı.

Nedenleri hakkında çok konuşabiliriz. Bu nedenlerin bazılarının onun hatası olmadığını da kabul ediyorum zaten. Ama sonucu değiştirmiyor.

Kendi kalitesine, kültürüne, bilgisine, siyasi görüşlerine uygun bir şekilde karar verip terk etmeli o makamı.

Şimdi “Yerine gelen daha mı iyi olacak?” diyebilirsiniz.

Doğrudur. Ama bu CHP delegelerinin ve seçmenlerinin sorunu. Bunu düşünerek makamda kalmak çok inandırıcı olmaz.

CHP’nin savunduğu fikirlere ve dünya görüşüne de uymaz.

Çevresindeki kendi pozisyonlarını kaybetmekten korkan insanların yönlendirmeleri ile hareket etmeyeceğini umuyorum Sn Kılıçdaroğlu’nun. Kararını verip ayrılmalı.

Makamı kendisine yakışır bir şekilde bırakmalı.

Sonrası?

Sonrasını CHP delegesi düşünsün…