Bizim milletin bir abartma huyu var ki dünyada eşi benzeri yok.

Neyse, ilk cümleyle olayı ben de abarttım biraz sanırım ama gerçekten sıra dışıyız bu alanda.

Her şeyi abartabiliriz.

Sadece, anlatırken, övünürken, her pireyi deve yaparken değil, davranışlarda da aşırıya kaçmaya meyilliyiz. Birisi yan baktı diye kavga çıkartırız hemen ama aynı zamanda en çok sarılıp öpüşen erkekler de bizim toplumdadır. Uç noktalardayız yani.

Abarttığımız en belirgin alanlardan birisi de trafikteki davranışımızdır.

Hepimiz kabul edebiliriz ki, bizim insanımızın, direksiyon başına geçince, içindeki canavar çıkar aniden. Bilirsiniz…

Coşarız.

Yolların fatihi oluruz.

Daha doğrusu olurduk…

Şimdi yolların fatihleri değişti aslında.

Konumuz da tam bu işte.

Biraz kışkırtıcı bir cümle olacak ama “Son zamanlarda Antalya yollarının yeni trafik canavarları yayalar oldular.”

Hem de canları pahasına…

Tamam, güzel, yayalara saygı önemli, özellikle yaya geçitlerinde onlara öncelik tanımak gerekli. Ama biz bu işi de yanlış anladık sanırım.

Yine abarttık biraz.

Hep denir ya “Medeni ülkelerde bir yaya yolun kenarına geldiğinde tüm araçlar durur” diye.

Yok öyle bir şey!

Daha doğrusu var da bizimkilerin düşündüğü gibi değil.

Batılı ülkelerde genellikle taşıt trafiği az olan sokaklarda yayalar önceliklidir ve araçlar durup yol verir. Ama şehrin göbeğinde yayalar, hem kendileri hem de araçlar için konulmuş trafik ışıklarına uyarlar. Paris’te, Londra’da ana arterde göremezsiniz yola atlayan yaya. Zaten görseniz de bu onu son görüşünüz olur. Çünkü gelen ilk araç çarpar.

Araç kullanan okuyucular anlayacaklardır derdimi. Son günlerde hepimiz yola cesurca çıkan bir yayaya veya o yaya için aniden frene basan öndeki araca çarpmamak için dua ediyoruz.

Mesele kimin haklı olacağından veya maddi hasardan çok bir insanın yaralanmasına hatta ölmesine neden olma korkusu.

Tamam yayalar öncelikli olmalı. Onların güvenliği açısından her önlem alınmalı. Ama saatte 50 veya 70 km hızla giderken, yaya geçidi bile olmayan yerde, önünüze, çocuk arabasıyla bir kadın yola çıkınca iş değişiyor. Pusetteki çocuğa mı, o puseti kullanan kadına mı, aracı kullanan ve hız sınırları içerisinde yolunda giden şoföre mi acıyalım belli değil.

Zar zor durduğunuzda da kötü kötü bir bakış alıyorsunuz umursamaz anneden. Sanki yolu onun için imal etmişler sen onun şahsi alanına tecavüz ediyorsun.

Sonuçta her araç kullanıcısı aynı zamanda bir yayadır.

Onun için yaya hakkı onu da etkiler. Ama tekrar söylüyorum, araçların belli bir fren mesafesi var. Kullanıcılarının tecrübesiz olanları var. Dalgın olanları var.

Yola isteğiniz yerden çıkmayın lütfen!

Araç kullananın da yayanın da sağlığı  önemli. Taşıtların nasıl uymak zorunda oldukları kurallar varsa, yayaların da var. “Yayayım istediğimi yaparım” kafası çok can yakar bu gidişle.

Yine de, abartıya kaçmadan, “yaya geçitlerinde” uygulanan bu yeni alışkanlığı ben de destekliyorum. Görüyorum, sürücüler durup yol veriyorlar. Bu medeni mantığın yaygınlaşmasından mutlu oluyorum.

Ben sadece, bu “yaya önceliğinin” ne insanları ne de trafiği tehlikeye atmadan uygulanması gerektiğini düşünüyorum.

Herhalde zamanla bir ortak noktada alışkanlık oluşturur ve rahat ederiz.