Öğrencilerimizde sonradan evde, okulda edinmiş oldukları korku, endişe, sevgi ve nefret telkinler ailenin, arkadaşlarının, okulun, toplumun adlandırmasına göre oluşur ve değişir kitap okuma.

Ana baba olanlar, çocuklarına kitap almak için ziyaret ederler kitap fuarlarını. Neden kendilerine kitap almazlar da çocukların kitap alırlar? Kanımca: “Bana bundan sora neyime yarayacak kitap? Çocuk okusun benden iyi olsun. Önceden kitap pek azdı. Yoksulduk. Kitap ve para olsaydı ben okumaz mıydım? Ben kimden geriydim?…” Der veya düşünür. Baba ana bana kitap satarlar diye okumuşlardan kaçarak yürür. Kitap seçmeyi renklere ve albenisinin dikkat çektiği ortamlarda yürür. Mümkün oldukça, stant görevlisi ile göz teması kurmamaya çalışır.

Standa yaklaşınca “Şu kitabı ver” Der. Büyük bir yük altından çıkmış olur. Para ödedi ya okumazsa ben alıyorum o okumuyor deme dayılığını ilan edecek. Başta çocuğuna, eşine, komşularına… İşte kitap, aldı ya neye hizmet ederse etsin.

Ebeveynler okumazlar, ahkâm keserler. Yalandan söylediklerine kendileri de inanır. “…O zamanlar çok yokluk vardı.” Çocuklar kitabı kaldırıp bir yere attıklarında yahut da sakladıkları zaman , “Ah o zamanlar benim sana aldığım gibi kitabım olsaydı seller sular gibi akar giderdim. Silgi olarak lastik ayakkabının tabanını kullandım. Ortaokula zaten gidemedim. Para kazanmak zorundaydım. Oku, gömleğimi satıp okutayım .”

Çocuğun yanında “Bu kitap okumaz. Evde bir sürü kitap var. Hiç yaprağı açılmamış kitaplar var.” cümlelerini kuruyorsa

1-Bu baba ya da ana evde kitap okur mu?

2-Bu aile kitap seçmesini biliyor mu?

3-Çocuk özgün olarak okur mu? Sorumluluğunu yerine getirir mi? Yani ders çalışır mı?

Sadece evde kitap var, kitaba ihtiyaç yok cümlesini kuran ebeveyne sormamız lazım: “Bunca yıldır çocuğun var. Çocuğunla yan yana gelip bir kitap okudunuz mu?”

Şimdi düzenlenen fuarlarda. Albenisi yüksek, kitaplar dikkat çekiyor. Çocuk ona yöneliyor. Kitapların içeriğinin ne olduğunu bilen yok. Denetim de yok. Çocukların çoğunlukla aldığı Saftirik, dev, cin vb. korkuya, argoya yönelik kitaplar çokça rağbet görüyor. Ticari kaygıdan ötürü niteliksiz, iki cümlelik metinlerden oluşan kağıdı fazla kitaplara dönülüyor. Hayatında bir Nazım Hikmet, Necip Fazıl Kısakürek, Nabi, Naci’yi, Fuzuli’yi, Dadaloğlu, Köroğlu’yu okumayan, bilmeyen yüzlerce öğretmen ve öğrenciler çoğunluk.

Milli Eğitim Bakanlığı ve Kültür Bakanlığı durumu görmüyor mu?

Görür umudu ile…