1988 yılının 12 Aralık tarihinde aramızdan ayrılan ünlü Türk ressam Zeki Faik İzer 1905’te İstanbul’da doğdu. Sanata ilgi duyan bir ailenin içinde küçük yaşlarda çizdiği desenlerle resme ilgisi belirmeye başlayan sanatçı Vefa Sultanisi’nde okudu. 1923’de Sanayii Nefise Mektebi’nde İbrahim Çallı Atölyesi’nde eğitim aldı. 1928-1932 arasında Paris’te Andr Lhote ve Emile Othon Friezs ( I 879-1949) atölyelerinde sanat eğitimini geliştirdi. Yurda dönüşünde Gazi Terbiye Enstitüsü Resim-İş Bölümü’ne resim hocası olarak atanan ve bir yıl sonra İstanbul’a dönen Zeki Faik, başlangıçta kübizmle ilgilenmekle beraber bu biçemin geometrikleştirilmiş işçiliğine, fazla entelektüel ve ölçülü tekniğine kendini uyduradı.

Lhote atölyesindeki çalışmalarından sonra hocası olan Friezs’yi kendine daha yakın buldu. 1933’de D grubunu kurucu olarak katıldı. Grubun ilk sergilerinde İzer’in çalışmalarında dinamik ve bir bakıma romantik bir karakter izlenebiliyordu. 1951’de Türk Sanat Tarihi Enstitüsünü kurdu fakat devrin iktidari ile anlaşamadığından 1953’de Enstitü müdürlüğünden çekildi.

İzer de  desene önem veriyordu. 1930’Iu yıllarda çıplak konulu resimlerle figür deformasyonuna dayalı biçim çözümlemeleriyle başlattığı sanat çalışmaları, 1950’ler ve devamında nesneden bağımsız ve non-fıgüratif bir tutumla, çizginin ve rengin ortaklaşa oluşumlarını kapsayan etkin canlılığı çerçevesinde, soyut verilere bağlı olarak gelişti. Resimden halı düzenlemelerine kadar uzanan bu etkinlik, çizgi, renk ve leke bağlamında kendi anlatım anlayışının dışına çıkmamaya özen gösterici bir düzey ve kararlılık üzerine kuruludur. Gerçeğe bağlı kaldıktan bir süre sonra soyut sanatta gerçek ifadesine erişti. Yapıtlarında dış görünümlerden arındırılmış, doğanın hiçbir biçim ve görünümünü hatırlatmayan renk lekelerini önceden tasarlanmamış, hesaplanmamış etkisi uyandıracak şekilde fırça oyunlarıyla tuval alanına sürerek bir teknik geliştirdi. Bu teknik modem sanatta taşizme (lekecilik) karşılık geliyordu.