Yozgat’ta 6 yaşındayken annesini kaybettikten sonra yaşamı alt üst olan, baba ocağında üvey annenin eline kalan ve buna rağmen hayat boyu büyük bir mücadele sergileyen Zübeyde’nin Yozgat, İstanbul ve Almanya üçgeninde geçen gerçek yaşam öyküsü kitap oldu. İlk kitabı ile iyi bir çıkış yakalayan Gazeteci ve Yazar Esra Köksal tarafından kaleme alınan Gurbet Kuşları Zübeyde’nin ilk baskısı kısa bir sürede tükendi.

A.S: “Merhaba ilk romanınız Gurbet Kuşları Zübeyde’de 6 yaşında annesini kaybettikten sonra önce İstanbul, ardından Almanya’ya giden öksüz bir kadının hikâyesini yazdınız. Okuyucuyu dramatik bir hikâye mi bekliyor?”

E.K.: “Evet, ama bu hikâyede her şeye rağmen ayakta duran mücadeleyi elden bırakmayan bir kadın var. Annesini kaybediyor, yalnız başına, amcasına baba, yengesine de anne diyerek büyüyor. Okula alınmıyor, Almanya’dayken ise bir süre çocuklarından ayrı kalmak zorunda kalıyor. Kısacası hayat onun için 6 yaşındayken başlıyor. O yinede hayata küsmüyor. Çocukken de, genç kızken de evlendikten sonra da hayata karşı o dik duruşunu hiç kaybetmiyor. Benimde bu hikâyede en çok hayran kaldığım onun hayata sıkı sıkı tutunuşu oldu. Yani mücadele ruhunu hiç kaybetmiyor.”

A.S.: “Başkahramanınızı bize biraz anlatır mısınız?”

E.K.: “Kitabımın başkahramanı Zübeyde… Zübeyde altı çocuklu bir ailenin beşinci çocuğu. Altı yaşında annesiz kalıyor. Annesinin ölmeden önce bir duası var. Kabul olacağını bilmeden ediyor duasını “Allah’ım beş kız doğurdum, bir erkek evlat ver gerekirse canımı al” dedikten kısa bir süre sonra amansız bir hastalığa yakalanıyor. Ve Zübeyde’nin hikâyesi annesi öldükten sonra başlıyor. Hikâyesinin içinde evlatlık verilme, hiç görmediği biriyle evlendirilmek istenmesi gibi bir sürü trajik olaylar var. Ve bir gün kendini işçi olarak Almanya’da buluyor. Okuyucu onun dramını okurken hikaye içinde hikaye ile karşılaşacak. Bir de bu kitapta Almanya’ya giden il kuşak gurbetçilerin bilinenin aksine; çok fazla dile getirilmeyen yönleriyle yaşanan olayları okuyacaklar.”

A.S.: “Bu hikâyeyi neden yazmak istediniz? Ve ne kadar sürede yazdınız?”

E.K.: “Gurbet Kuşları Zübeyde’yi manevi teyzem olan Zübeyde teyzemin ağzından dinledim. Onunla tanıştığımız dönemde farklı bir hikâye üzerinde çalışıyordum. Ama bir türlü ilerlemiyordu. Zübeyde teyzemin hikâyesini dinledikten sonra kesinlikle bu hikâyeyi yazmak istediğimi söyledim. İlk duyduğum andan kitabın son satırına kadar içimde hep içselleştirdim. Bu hikâyeyle bütünleştim. Annesizlik, üvey anne, evden kaçma gibi sorunlarla hayatta kalmaya çalışan Zübeyde, hayattan aldığı yaralar yetmezmiş gibi bir de Almanya’ya işçi olarak gittiği dönemde Almanların baskılarına, ötekileştirilme muamelelerine maruz kaldı. Yaşanan toplumsal bir sorunu Zübeyde’nin hikâyesi üzerinden anlatmaya çalıştım. Araştırmalarla birlikte kitabımın ortaya çıkma süresi yaklaşık bir buçuk yılı buldu. Tabi kolay olmadı. 135 sayfa az gibi görünüyor, bir çırpıda okunuyor. Ama bir yemek gibi düşünün; 10 dakikada bir yemeği beğenerek yiyoruz. Ama önce malzemeler giriyor, sonra hazırlık süreci, pişmesi falan zaman alıyor. Yani işin sırrı mutfakta. Emek var orada.”

A.S.: “Bildiğimiz kadarıyla ilk baskı kısa sürede tükendi. Bu başarının sebebini neye bağlıyorsunuz?” 

E.K.: “Açıkçası ilk etapta bu kadar kısa süre içerisinde ilk baskının biteceğini tahmin etmemiştim. 2 ayda birinci baskı tükendi. Şimdi ikinci baskımız beş bin adet çıkıyor. Sanırım burada ki en önemli etken yazmış olduğum kitabın gerçek yaşanmış bir hikâyeye dayanıyor olması. Bu okuyucunun gözünden kaçmıyor. Olumlu dönüşler alıyorum. Okuyucular sağ olsunlar bir çırpıda okuduklarını söylüyorlar. Zübeyde’nin okuyucu tarafından da kabul görmesi ve sahiplenilmesi beni daha da motive ediyor.”

A.S.: “Bir de romanın başkahramanınız yani Zübeyde Hanım yaşıyor. O kitabınızı okuduğunda neler hissetti?”

E.K.: “Bir kere yaşadığı şeyleri bir başkasının kaleminden okumaya başladığında çok duygulandı. Annesiz büyümek zorunda kalışını, acıyı, gurbeti yeniden hatırladı. Ama şunu da söylüyor. Benim mücadelem insanlara umut olmalı diyor. Çünkü kitabımda insanlara umudu aşılıyoruz. Özellikle son zamanlarda en çok ihtiyacımız olan şeyi. Çünkü Zübeyde teyzenin başına ne gelirse gelsin o hiç kopmamış hayata sımsıcak gülümsemekten, umut etmekten, mücadele etmekten. Bu kitap hem Zübeyde’nin gerçek yaşam öyküsü ve bir dönemin izlerini taşırken, hem de kadınların mücadelesine ışık tutabilmek için yazıldı.”

Özel : Aykut Sülek