Milyonların gözü kulağı yeni asgari ücret zammında… Asgari ücret artışının tahminen yüzde 30-35 oranında olacağını ifade eden Akdeniz Üniversitesi (AKDÜ) İktisadi Ve İdari Bilimler Fakültesi (İİBF) İktisat Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Mehmet Şükrü Erdem, “Bu oranlar ışığında 2025 asgari ücreti 23 Bin civarında bir rakama tekabül ediyor. Yüzde 40’lık artışı zannetmiyorum. Çünkü Türkiye’de yanlış bir şekilde enflasyon beklentileri asgari ücret üzerinden çıpalanmaya çalışılıyor. Beklentileri çıpalayacak bir argümana ihtiyaç var. Bu döviz kuru ve para arzı olabilirdi. Ekonomi yönetimi bunları yapamadığı veya tercih etmediği için enflasyon beklentilerini çıpalama yaklaşımı söz konusu” diyerek, enflasyon beklentilerinin asgari ücret üzerinden çıpalanmaya çalışıldığını belirtti.
20 BİN YA DA 30 BİN FARK ETMEYECEK!
Asgari ücretin 30 bin TL olması gibi siyasi bir tartışmanın söz konusu olduğunu söyleyen Erdem, “Konunun rakama indirgenmesi ve yanlış dil konuşulması nedeni ile bir yere varamıyoruz. Asıl konu gelir dağılımı olmalı. Ekonomi büyürken refahın nasıl paylaşılması gerektiği konuşulmalı. Oysa bunu rakama indirgediğinizde, asgari ücreti 35 Bin TL bile yapsak gelir dağılımı daha bozuk hale gelirse bir anlamı kalmıyor. Türkiye’nin bu koşullarında artık, fiyatların dünya fiyatlarına eşitlendiği bir ortamda ücretlerin dünya ortalamasının çok altında kalması kabul edilemez. Bu noktada asgari ücretin 20 Bin veya 30 Bin TL olması çok da bir fark teşkil etmeyecek.” açıklamasına yer verdi.
ENFLASYONUN BEDELİNİ KİM ÖDÜYOR?
“Halkın refah payı düştü, enflasyon yüksekken ücret artışları hep geride kaldı” diyen Erdem, açıklamasını şu sözlerle sürdürdü:
“Gerçekleşen enflasyon ile görünen enflasyon farkı da burada etkili oldu. Geçmişten gelen bir kayıp var. Biz hala ücret artışlarını önümüzdeki yılın enflasyon beklentisine göre yapıyoruz. Bu gerçekten enflasyonun bedelini ücretliye ödetme politikası. Türkiye’de 1990’larda 70’lerde enflasyon yüksek olmuştur. O dönemlerde bile ücretler baskılanarak enflasyonla mücadele edilmemiştir. Enflasyonla ücretler üzerinden mücadele, sadece 1980 askeri yönetim zamanında olmuştur. 2001 döneminde bile enflasyonla mücadele ücretler üzerinden olmadı. 2001’de yüzde 70 olan enflasyon 2002’de yüzde 30’a düştü. Çünkü daha kapsamlı politikalar ve güven aşılayan uygulamalar yapıldı. Bu sadece politik bir tercih.”
RAKAMLAR DEĞİL, İLKELER KONUŞULMALI
Asgari ücret zammı belirlenirken rakamların değil ilkelerin konuşulması gerektiğinin altını çizen Erdem, “Ücret belirleme ilkemiz nedir? Bir insanın bir aylık çalışmasının karşılığı olan mal ve hizmet nedir, bu konuşulmalı. İnsanın refah düzeyi nasıl hesaplanacak bu konuşulmalı. Yoksa rakam üzerinden konuşmanın bir anlamı yok. Asıl mesele gelir olmalı. 2025’te ücretlilerin gelirden alacağı pay ne olacak bunu tartışmalıyız. O yüzden çok ilginç bir algı yönetimi var. İşverenler ve merkez bankası yüzde 25 olması yönünde görüş bildirdi, ardından yüzde 30 olması gerektiği belirtildi. Ücret emeğin fiyatı ise gerçek bir toplu pazarlık yapılmalı. Toplu pazarlığı sendikalar yapabilir ancak Türkiye’de sendikalar son 20-30 yılda Dünyanın en zayıf sendikaları haline geldi. 1990’lı yıllarda sendikalar güçlüydü ama şimdi değil.” diye konuştu.
Türkiye’deki ekonomi yönetilirken, ‘Orta sınıfı olan bir toplum mu isteniyor yoksa orta sınıfı olmayan bir toplum mu isteniyor?’ diye irdelenmesi gerektiğini ifade eden Erdem, “Asıl mesele bu ve bu genel bir politika. Bir toplumu orta sınıfsız küçük ve zengin bir toplum haline getirebilirsiniz veya orta sınıfı güçlü bir toplum haline getirebilirsiniz. Ekonomik model de buna göre değişir. Orta sınıfı güçlü olan toplumun sanayisi, ekonomisi güçlüdür.” sözlerine yer verdi.
ASIL MESELE İNSANA VE EMEĞE BAKIŞ
Konunun sadece bir rakam olmadığını, insanın ve emeğin değeri ile ilgili olduğunu vurgulayan Erdem, “İnsana ve emeğe değer verirseniz ekonomi o değere göre biçimlenebilir. Türkiye’de bu konu politik ve kültürel bir boyut kazandı. İnsana ve emeğe bakış politik ve kültürel bir mesele. İşçi değil asıl patron ve sermaye önemli dediğiniz zaman o çalışmanın değerini düşürmüş oluyorsunuz. Bu bakış açışı ile ilgili. Asgari ücretle zaten geçinilmez, çocuk ve tüm aile fertlerinin çalışması istenirse sonuç bu olur. Asgari ücret 30 Bin TL bile olsa yılın ikinci yarısı itibariyle değersiz bir hale geliyor ve açlık sınırının altında kalıyor. 2024’te bunu gördük, 2025’te bunu daha fazla hissedeceğiz.” şeklinde konuştu.
ÜCRETLERİ BASKILAMAK MARİFET DEĞİL
AKDÜ İktisat Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Erdem, 2025 asgari ücret zammına ilişkin öngörülerini dile getirdiği açıklamasını şu sözlerle tamamladı:
“Türkiye’de bir girişimci bir sermaye ile iş yapmaya başladığında, bir yılda yüzde 100 kar oranı bekler ve bunu normal görür. Bu da bir kültür. Yüksek kar oranı ile çalışmak ücretleri baskılayarak olur. Türkiye’de bu durum bir iş ve çalışma kültürüne dönüşmüş durumda. Bu da yanlış. Normalde ekonomi yüzde 5-6 büyür. Belki sektöre göre bazen yüksek karlılık olabilir ancak ortalama karlılık oranı 5-6 olmalı. Türkiye’de işveren kesim ücretleri baskılayarak yüksek kar elde etmenin çok anlamlı olmadığını, bunun bir marifet olmadığını anlamak zorunda. Türkiye orta sınıflı bir toplum mu olacak, tersi mi olacak? Az gelişmiş ülkelerdeki gibi düşük ücretli bir ülke mi olacak, refah eşit mi paylaşılacak bunu tartışmalıyız.”