1828 yılında ilk Türkçe gazete Vekâyi-i Mısriyye’dir ve Kahire’de yayınlandı. Osmanlı İmparatorluğu’nda 11 Kasım 1831 yılında ilk Osmanlı Türk resmi gazetesi Takvim-i Vekayi yayınlanmıştır. Osmanlı’da ilk gazeteler, devletin çalışmalarını halk ile paylaşma amacıyla yayınlanıyordu. Daha sonra ise özel kişiler tarafından gazeteler çıkarılmaya başlandı. Bu gazetelerin birtakım önerilerde bulunarak, yeni görüşler yayarak ve kamuoyu ile paylaşılmayan birtakım şeyleri dillendirerek hükümete muhalefet olması devletin keyfini kaçırdı ve birtakım önlemler almaya sürükledi sansür hakkındaki “Âli Kararname” çıkarıldı. Mahmut Nedim Paşa tarafından, 10 Mayıs 1876‘da çıkarılan kararnameyle bütün gazetelere ilk sansür uygulanmış oldu. Osmanlı basınında çıkan yazılara, hükümet gerekli dikkati göstermiş ve çoğu zaman gazeteleri süreli ve süresiz kapatmışsa da basın disiplin altına alınamamıştı. Bunun içinde gazetelerin baskıdan önce denetlenmesine karar verilmişti. Sabah Gazetesi de (1875) ilk gün, sansürün yasakladığı yazıların yerlerini boş bırakarak yayımlanmıştı. Gazete, iç ve dış haberleri genellikle ikinci ve üçüncü sayfalarında verdiği için bu sayfaların yarısının yazısız çıkması, okurlara sansürlenen haberlerin içeriğini açıkça göstermişti. Gazetede sansürlen yerlerin beyaz bırakılarak yayınlanması yöntemini dünyada ilk kez uygulayan Sabah Gazetesi editörü Şemseddin Sami’dir.

Bir sabah uyandık Ticaret eski Bakanı Ruhsar Pekcan’ın bakanlığına eşi Hasan Pekcan’ın ortağı olduğu Nanoksia Biyoteknoloji Şirketi’nden 9 milyon liralık dezenfektan aldığının ortaya çıkmasının ardından Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan tarafından geçen hafta görevden alındı haberini aldık. Birçok kişi ‘Şimdi ne olacak?’ sorusunu sordu. Ne oldu hiçbir şey. Sonra AKP hükümetinin 17-25 Aralık soruşturmalarında adı gündeme gelen Çevre ve Şehircilik eski Bakanı Erdoğan Bayraktar’ın, “Dosyamda ne varsa doğrudur” sözleri tartışılmalara neden oldu. Bunun gibi binlerce şey var ancak birazdan bu iki olaya neden değindiğimi anlayacaksınız. Neyse herkes günlerce bu konuyu konuştu. Yetkililer kapı duvar. Ne bakan yargılandı nede Erdoğan Bayraktar’ın söylediklerine yanıt geldi. Hoş Sedat Peker’in bunca iddialarına da cevap verenler laf kalabalığı yapmıştı. Yani bunlara da verecek cevapları olmadığı gibi laf kalabalığı yapacak bir şeyde yoktu. Çünkü her şey apaçık ortada.

Geçtiğimiz gün Ak Parti Grup Sözcüsü Ömer Çelik, geçti kameraların başına bir sürü şey anlattı. Anlattıklarının içinde birde FOX TV’de akşam haberlerini sunan Selçuk Tepeli için, “Selçuk Tepeli’nin, kendisini ‘kanalı değişince karakteri değişti” ifadelerine yer verdi. Bunun yanı sıra FOX TV muhabiri Barış Kaya’yı da toplantı salonuna almadı. Çelik, Barış Kaya için de “FOX muhabirini kişisel davranışları yüzünden salona almadım. Buranın kuralları var” dedi. Bunun üstüne Selçuk Tepeli, yayında cevabını verdi. Kimi beğendi, kimi beğenmedi ancak kendi adıma söyleyeyim ben beğendim. Asıl şaşırtıcı olan ise FOX muhabiri Barış Kaya’nın konuya ilişkin yaptığı açıklamaydı. Barış Kaya, “‘FOX muhabirini kişisel davranışları yüzünden salona almadım. Buranın kuralları var’ demiş. Ruhsar Pekcan sorusunu sorma demişti sordum. Erdoğan Bayraktar sorusunu soracağımı da biliyordu. Salona almadı. ‘Kişisel’ değil. Sorma dediği soruları sorduğum için almadı salona” diye açıklama yaptı. Öte yandan geçtiğimiz gün yazdığı yazı ile gündem olan Sözcü Gazetesi yazarı Yılmaz Özdil, açık açık tehdit edildi. Şimdi buna güler misiniz ağlar mısınız? Sanırım Çelik ve onun gibiler, her gazeteciyi uçaklarına bindirdikleri, ihale verdikleri, çakarlı gazeteciler gibi sanıyor. Tabi öylede gazeteci olunuyor. Ben meslek büyüklerimden böyle bir gazetecilik dersi almadım. İyi ki de almamışım. İnsanlar pandemi döneminde dükkanlarını kapatırken, sevdiklerini kaybederken, batarken, intihar ederken, bakan hanımın kendini zenginleştirmesi kabul edilebilir değil. Sayın Çelik, keşke muhabiri salona almayacağına, sunucuya gazetecilik dersi vereceğine bunların hesabını sorsaydı. Hoş soramazlar bence hepsi aynı.

Şimdi asıl konuya gelecek olursak. Yıl 2021 Türk basınına uygulanan ‘ilk sansürün üzerinden 145 yıl geçti. Peki ne değişti? Gazeteciler yandaş ve muhalif olarak ikiye bölündü. Gazeteciler kalemlerini sattı. Dürüst gazetecilik yapanlar aç, hükümete yakın olan gazeteciler ise villalarda oturuyor. 1876 yılından bu Osmanlı’dan ve Türkiye Cumhuriyeti’nden kimler geldi, kimler geçti. Kimi iyi diye anıldı, kimi kötü diye anıldı. Ancak Türkiye’nin geçmişine baktığınızda her gelen ilk olarak basına el atıyor. Orayı dizginlerseniz sırtınız yere gelemez. Çünkü basın pembe tablo çizerse, herkes pembe tabloyu görür. Ancak basın gerçekleri yazarsa yöneticilerin ömrü kısa olur. Geçmişe baktığımızda açıkça görünüyor ki basını en iyi dizginleyen Ak Parti olmuştur. Onların hepsini canı gönülden tebrik ederim.

Asıl tebrik etmek istediğim kesim ise meslek büyüklerim ve meslektaşlarım. 1876 yılından bu yana kendinizden bu kadar ödün verdiğiniz, kaleminizi sattığınız, zengin olduğunuz, mesleğinize sahip çıkmadığınız için sizi tebrik ediyorum. Biz gençlere bu kadar onursuzlaştırıp bıraktığınız meslek için Allah razı olsun….