İSİG’in verileri ve her gün basına yansıyan haberler iş sağlığı ve güvenliği düzleminde hiçbir adım atılmadığını gözler önüne serdi. Ne siyasiler nede işverenler bu konu hakkında detaylı ve somut adımlar atılmıyor.
İŞ CİNAYETİNİN ÖNLENMESİ İÇİN DENETİM ŞART
İSİG Meclisi Genel Koordinatörü Murat Çakır, iş cinayetlerinin önlenmesi konusunda en önemli unsurun işçilerin örgütlülüğü konusunda denetim olduğunu belirtti. Çakır, sözlerine şöyle devam etti:
“İş cinayetlerini (iş kazası ve meslek hastalığı sonucu ölümleri) önlemenin en temel yolu işçilerin örgütlülüğü, denetimidir. Ancak yasal olarak işçilerin örgütlenmesinin önünde engeller olmadığı belirtilse de fiiliyatta hakkını arayan, sendikaya üye olan, iş güvenliğinin olmamasına tepki gösteren vb. işçiler işten atılıyorlar. Sendikal örgütlenmede toplu sözleşmeler uzatılıyor ve hakeme götürülerek haklar tırpanlanıyor. Grevler yasaklanıyor ya da işverenler grev kırıcılığa başvuruyor. Sendikalı işçiler çeşitli bahanelerle işten atılmaya çalışılıyor. Zaten Sendikalar Yasası gerçek bir örgütlenme özgürlüğünü yansıtmıyor. Benzer birçok neden sayılabilir ama işçilerin örgütlenme özgürlüğünü engellerseniz ölüm, yaralanma ve hastalıklara karşı da savunmasız bırakırsınız. Çünkü işçiler örgütlenmeleri vasıtasıyla işyerlerindeki üretim sürecine müdahale edebilir, bu durum işçi sağlığı ve güvenliği önlemlerinin alınması sonucunu doğurur. Diğer yandan işverenler alınması gereken önlemleri maliyet olarak görmektedir. Alınacak önlemlerin maliyeti ile işçinin ölümü, yaralanması vb sonucu ödenecek tazminatı gözeterek hareket etmekteler. Yine özellikle ölümler sonucu hemen hemen tüm işverenlerin açılan davaların muhatabı olmaması ya da cezasız kalması bu durumu güçlendirmektedir. Zaten işverenler işçilerin söz ve karar hakkının olmasını işyerinde kendi egemenliklerini kısıtlayıcı bir unsur olarak gördükleri için istemezler. Son olarak gerekli devlet denetimleri yapılmamaktadır. Yapılan denetimlerin de çoğu hasır altı edilmektedir. Soma’da ve Amasra’da yapılan denetimlerin sonuçlarını işçi katliamları sonrası görmekteyiz. Eksiklikler ve yapılması gerekenler tespit edilmiş ama yapılmamıştır”. dedi.
AVRUPA’DA 1’İNCİ DÜNYADA İLK 10’DA
Avrupa Birliği’nin (AB) resmi istatistik ofisi Eurostat ve Sosyal Güvenlik Kurumu’nun (SGK) verilerine göre Türkiye iş kazalarında en fazla insanın hayatını kaybettiği ülkeler sıralamasında 1’inci sırada yer alıyor. Çakır, bu konuyla alakalı olarak Türkiye kendi işçisini korumadığını vurgularken açıklamalarına devam etti Çakır, “Ülkemiz iş cinayetlerinde Avrupa’da ilk sırada Dünyada da ilk 10’da yer almaktadır. Ancak gerek nüfus gerek ekonomi politikaları olarak Avrupa ülkelerinden çok farklı olduğumuz için pek kıyaslanabilir bir durum olduğunu düşünmüyorum. Zira Türkiye, ucuz emek transferi üzerinden uluslararası piyasalarda yer almaya çalışan bir ülkedir. Bu noktada esas olarak Avrupa sermayesinin ucuz işçilik havuzu olarak konumlanmaktadır. Yani anonim şirketler, taşeron ve fason işçilik üzerinden yapılan ucuz üretim Avrupa pazarına yollanmaktadır. Metal, tersane, kimya, tekstil ve gıda sektörlerinde üretim bu perspektiften yapılandırılmaktadır. Bu noktada Türkiye’nin kendi işçilerini korumaması bir yana bu tablonun ortaya çıkmasının diğer sorumlusu da Avrupa sermayesi olmaktadır.” sözlerine devam etti.
MADENCİ KATLİAMLARI ARTARAK DEVAM EDİYOR
İSİG verilerine göre son 10 yılda hayatını kaybeden madenci sayısı bin 94 olduğunu ortaya koyarken Genel Koordinatör Murat Çakır, Akp iktidarında madenci katliamlarının artarak devam ettiğini vurgularken açıklamalarında şu ifadeleri kullandı Çakır:” AKP’li yıllarda madenci katliamları artarak devam etti. Soma, Karadon, Küre, Mustafakemalpaşa, Ermenek, Gediz, Dursunbey, Şirvan, Çöllolar, Aşkale, Kozlu ve son olarak Amasra katliamları yakın geçmişimizde yaşadığımız toplu iş cinayetleridir. Dün de Soma’da Arkadaşımız Fesih Acar’ı kaybettik. AKP’li yıllarda tespit edebildiğimiz 2013’üncü maden işçisi ölümüydü bu. Günümüzde bilim ve teknolojinin geldiği durumu göz önüne alınca, 20,5 yıldır -Cumhuriyet tarihinin beşte biri- iktidarda olan AKP döneminde maden işçilerinin lehine bir siyasi irade konmadığı bellidir. Bu noktada maden işçilerinin temel sorunlarına değinmek istiyorum: İşyerlerinde işçi sağlığı ve iş güvenliği önlemleri ya eksik ya da hiç alınmamaktadır. Bu nedenle maden sektöründe çalışan birçok işçi meslek hastalıklarına yakalanmakta, iş kazası geçirmekte ve iş cinayetlerinde hayatını kaybetmektedir. Ancak Anadolu’nun birçok bölgesinde önlemlerin izine rastlanmamakta, kara düzen işleyişi devam etmektedir. Özel sektörde yeraltı çalışanı statüsünde olan maden işçilerinin en önemli taleplerinden birisi yaşlılık ödeneklerinin (emeklilik maaşlarının) düşük ücret üzerinden ödeniyor olmasıdır. Bu durum emekli olmuş olan madencilerin çoğunun tekrar işe girmesine sebep olmakta; güvencesiz, düşük ücretli işlerde emeklilik yaşındaki insanların yaşamak için çalışmaya mahkum olması anlamına gelmektedir. Yine madenlerin çoğunda Maden Kanunu ve İş Kanunu’ndaki maden işçilerine özgü kanunlar uygulanmamaktadır. Kanuna aykırı uygulamalar hiçbir idari, cezai veya hukuki denetime tabi olmadan hayata geçirilmektedir. Asıl işte taşeron çalıştırılması yaygınlaştırılmış durumdadır. Altın, nikel, gümüş, bakır, krom gibi işletmelerde sağlık kontrolleri ve işçi sağlığı iş güvenliği eğitimleri prosedürel olarak yapılmış gibi gösterilmekte, madencilerin bedeninde çalışırken oluşan hasarlar ancak madenci hastalıktan çalışamaz hale gelince ancak tespit edilebilmektedir. Tüm madencilik sektöründe meslek hastalığı başvurusu, tespiti istisnalar dışında mümkün olmamaktadır. Özel maden işletmelerinde sendikal örgütlenmenin oldukça sınırlı tutulması da bir devlet politikasıdır. Dünyanın en ağır işini yapan maden işçileri sendikasız, kuralsız, ucuz çalışmaya mahkûm edilmektedir. Sendikal mecburiyet durumunda sarı sendikalar işyerlerine patron yamağı olarak sokulmaktadır. Son beş yılda binin üzerinde yeni maden ruhsatı verildi. Doğa metalaştırılırken tarım toprakları ucuza istimlak edilip toprağın sahibi çiftçilerin ucuz işgücüne dönüştürülmesi ülkenin dört yanında hızla sürdürülmektedir. En başta dediğimi son olarak da diyeyim. Ölümlerin, sakat kalmaların ve hastalıkların önüne geçebilmek için ilk adım olarak maden işçilerinin üzerindeki sendikal baskılar kaldırılmalı ve sendika seçme özgürlüğü engellenmemelidir”. olduğu söyledi.