Karşıdan ulu, ululuğunun ötesinde heybet haşmet misali bir görüntüsü var. İnsanı ilk bakışta korkutan, sonra alıştıkça ve yanına yaklaştıkça güven veren korumacıl bir yapısı var. İlk önce insan tereddüte kapılır. İçinde kaybolur giderim. O büyüklüğü beni yutar, vahşi bir hayvana yem olur, ağa girmiş balık gibi bir daha çıkamam korkusu insanı çepeçevre sarar. Her ne kadar görünüşü ürkütücü olsa da büyülü efsun gibi insanı kendine çeker. Sanki kainatın merkezine konulmuş mıknatıs gibi büyük bir çekim gücüyle canlı cansız tüm varlıkları kendine cezbeder. Doğa ona değil o doğaya kucak açmış gibi renk renk tabiattaki tüm renklerle bezenmiş, ana kucağı gibi bağrını açmış ne kadar bitki, çiçek ve ağaç varsa gelip yerleşmiş, doğa harikası bir yerdir bu yüce dağın eteği. Hiç dik yamacı yok, İnsanı yormayan hafif, tatlı yokuşu var. Bitki örtüsünün muhteşemliği ve düz ve hafif eğimli yokuşu ile cennetten bir köşe. Görenleri kendisine mest ettiren cezbederane bir güzelliğe sahip. Bu özellikleri ile etrafındaki dağların en ulusu, en heybetlisi, en nadide ve büyük bir yüce dağıdır. Hasbelkader yuva yapmak veya sığınmak ya da kısa bir süreliğine üzerinde durmak için gelenlere hemen açılır, onlarla konuşurdu. Onlara kendinden bahseder, içinde taşıdığı hayalini buranın yüce bir dağı olmayı arzuladığını anlatırdı. Onları da büyük hayallere sahip olması için yüreklendirirdi. Bu sohbetlerden etkilenenler onun o cömertliğinden de istifade edip o küçük ama büyük sinesine sokulup sığınılacak bir yer bulurlardı. Böylece seneler birbirini kovaladı. Bu kovalamaca ilerledikçe bizim tepe büyümeye başlıyordu. Tepe büyüdükçe üzerindeki ağaçlar serpilmeye, bitkiler büyümeye, çiçekler rengarenk açmaya, hayvanlar da çoğalıyordu. Hayali büyük olan dağın tabi ki bünyesinde bulunanların hepsi de aynı hayale ve inanca sahiptirler. Dağ ve içindekiler aynı fikirde olunca küçük tepecik büyük yüce bir dağ olur. Üzerinde olan ağaçlar da buna paralel olarak en iyisi olur. Bu sebeple ağaçlar çevrenin ve diğer dağlardaki ağaçlardan daha güzel ve yüce oldu. Aynı şekilde çiçeğinden otuna, en büyük hayvanından börtü böceğine kadar her ne varsa çevrenin en iyisi, en mükemmelleri oldular. Nasıl tepe yüce bir dağ olduysa çam, kayın, ardıç, çınar gibi ağaçlar da ululukta birbiriyle yarışırlar, hepsinden bir numune olarak her çeşit ağaçlardan kocaman yüce ağaçlar oldu. Özellikle de çınar içlerinde en ulusu oldu. Sadece çevrenin değil ülkenin en ulu çınarı oldu. Büyük uygarlık meydana getirmiş devletler, halkı ile uygarlık de seviyesine ulaşmışlardır. Büyük imparatorluk kuran devletler sadece silah değil, edebiyattan, sanata, zenata varıncaya kadar en alt tabakadan en üst tabakaya kadar tüm meslek, ilim, irfan erbabının içlerinde zamanın en büyük ustalarına sahipti. Böyle her yönüyle muhteşem bir devlet teşekkül etti. İşte bizim küçük tepeciğimiz de sadece kendisi değil üzerinde bulunanların da en iyisi olması sebebiyle yüce bir dağ olmuştur. Başarılı ve sahasında mükemmel olanları motive eden söz bu yüce dağdan gelmektedir herhalde “Herkes dağ olmak ister. Fakat herkes dağ olamaz. Dağ olamazsan o dağda ağaç olmalısın ama o dağdaki en iyi ağaç sen olmalısın. Eğer ağaç olamazsan çalı olmalısın ama en iyi çalı sen olmalısın. Eğer çalı olamazsan çiçek olmalısın ama en iyi çiçek sen olmalısın. Çiçek olamazsan ot olmalısın ama o dağın en iyi otu sen olmalısın.”