Son yıllarda teknolojinin yoğun kullanımı, çocuklarda ve gençlerde kaygının artması, depresyona yatkınlık gibi sorunları beraberinde getirdi. 2025 yılına yeni bir başlangıç yapmışken, teknolojinin gelişmesi, sosyal medyanın popülaritesinin artması, akademik şartların zorlaşması, toplumsal olaylar gibi birçok faktör psikolojik olarak olumsuz etkilediğini belirten Antalyalı Uzman Klinik Psikolog Esra Bahar Gülcür, bugünü ve yarınları anlattı.

GELECEK KAYGISI ARTIYOR

Gülcür, şunları kaydetti: “Biz psikologlar olarak görüyoruz ki çocukluk dönemi yaşantılarının yetişkinlik sürecine etkileri çok büyük. Mevcut eğitim sistemlerinde farklı alanlarda yetenek sergileyen çocukları tek düze değerlendirme ile başarılı veya başarısız olarak adlandırıyoruz. Bu sınıflandırma ise çocuk ve gençlerde özellikle gelecek kaygısının getirdiği belirsizlik ile yoğunlaşıyor. Gelecek kaygısını tek etkileyen faktör tabii ki sadece eğitim değil. Toplumsal olaylar, ekonomik belirsizlikler, sosyal medyanın algı üzerindeki yoğun etkisi gibi birçok etken bulunmakta. Düzenli olarak sosyal medyada geçirilen zaman bize gösteriyor ki gerçeklik ile bağlantımız zayıf düşüyor ve kendilik algımızda bozulmalara sebebiyet verebiliyor. Sosyal medyanın bu etkileri tabii ki bir başkasıyla kıyaslama yapma eğilimi sergiletiyor bu da anksiyetenin artmasına neden olabiliyor. İnsanların yapmadığı fakat -mış gibi gösterdiği eylemler bize kendimizi yetersiz görmeye ve depresyona yatkın bir hale getirebilir. Âmâ unutulmamalıdır ki depresyon, anksiyete gibi rahatsızlıklar da genetik, biyolojik ve çevresel faktörlerin de önemli bir rolü bulunmakta.”

GENÇLİK DÖNEMİ ÖNEM TAŞIYOR

Sosyal kaygının en sık görüldüğü dönemin gençlik dönemi olduğunu söyleyen Gülcür, “2025 yılında da sosyal kaygı yaşayan gençler, kendilerini ifade etmekte güçlük çekecek, iletişim problemleri yaşayacak ve yaşam kaliteleri olumsuz olarak etkilenecektir. Yaşam kalitelerinin olumsuz etkilenmesinin bir diğer nedeni ise sosyal kaygı ile birlikte gelen öz-değer yaralanmalarının yol açtığı arkadaşlık ilişkileri ve okul başarılarıdır. Biz artık 2025’te de, ‘teknolojinin de ilerlemesiyle şunu görüyoruz ki; akademik başarı yani IQ puanı yaşam standartlarını yükseltmek için yeterli değil. Duygusal zekâ EQ olarak da çocuk gelişimini sağlamalı, ebeveynleri bu alanlarda da destek olmalıdırlar. Teknolojinin gelişmesiyle artık insan zekasının yapabildiği bazı yetenekleri teknoloji bizim yerimize yapıyor. Artık kolayca hesap makinelerinden, telefonlardan çok kolaylıkla hesaplamalar yapabiliyoruz. Teknoloji hayatımızı kolaylaştırdığı gibi aslında biraz da bizi tembelleştiriyor.” dedi.

Esra Bahar Gülcür Uzman Klinik Psikolog

DUYGUSAL ZEKA İHMAL EDİLMEMELİ

Akademik başarının artması duygusal zekâ ile orantılı olduğunu dile getiren Gülcür, “Bu yüzden çocuklarımızdan akademik başarı beklerken onların duygusal zekalarını ihmal etmemeliyiz. Duygusal zekâ dediğimizde, iletişim, sosyal beceri, empati yeteneği, belki bir enstrüman çalmak gibi gibi alanlar sayılabilir. Duygusal zekanın desteklenmemesi sonucu yalnızlık duygusunun artması, kaygı bozukluklarının şiddetlenmesi, sosyal gelişimde gerileme, duygu ve düşünceleri ifade etmekte güçlük çekme gibi problemlere yol açabilir. " diye konuştu.

ZİHİNSEL KARMAŞA GERÇEĞİ

Duygusal zeka gelişimiyle ilgili olarak örneklemelerde de bulunan Gülcur, şunları kaydetti: "Duygusal zeka gelişimini örnek ile pekiştirmek isterim. Sınıf ortamındasınız, öğretmeniniz bir konu ile ilgili soru soruyor sizinde çalıştığınız başarılı olduğunuz bir konu. Fakat duygusal zekanın desteklenmemesi parmak kaldıramamanıza sebebiyet veriyor. Bir çocuk olarak burada, yetersizlik ve kaygı baş gösteriyor. Sonuç olarak teknoloji hayatımızı kolaylaştırsa bile, akademik başarıyı sadece tek başına yeterli görmemeli ve duygusal zekâ alanlarımızı da geliştirmeliyiz. Zihinsel sağlık krizine girmeyi engelleyebilecek en büyük gelişimlerden biri bu olacaktır. Bir çocuk ve genç psikoloğu olarak, çocuk ve gençlerde bana hangi konu ile başvurulmuş olsa bile ilk çalışma alanım çocukların duygularını tanıması ve ifade etmesidir. Yaşam kalitesini ve zihinsel karmaşadan uzak kalmanın temel adımlarından bir tanesi duygu – düşüncelerin bastırılmaması, ifade edilmesidir. Zihinsel sağlık krizinin son evreleri artık maalesef kendine zarar verme davranışları sergilemektir. Ve maalesef zaman ilerledikçe çocuk ve gençlerde bu oranın artışta olduğunu gözlemliyoruz. 2025 yılı, gençlerin zihinsel sağlık sorunlarıyla mücadele ettiği bir dönemi işaret ediyor.”

Esra Bahar Gülcür Uzman Klinik Psikolog 2

SAĞLIKLI SINIRLAR KONULMALI

“Çocuk ve gençlerde anksiyete, depresyon ve sosyal kaygı gibi sorunların artması, yalnızca bireysel olarak değil toplumsal da bir sorundur” diyen Gülcür, “Bu krizi teknolojinin olumlu yönlerini kullanarak, gençlere dijital dünyada sağlıklı sınırlar koyma ile sosyal medya kullanımını denetleme ve sosyal becerilerini destekleme gibi alanlarla rehberlik yapılmalıdır. Tabii ki, kendilerini değerli, yeterli görmeleri, hissetmeleri için aileleri tarafından desteklenmeli, toplumsal baskılardan arındırmalı, daha sağlıklı ve gerçekçi bir kültür oluşturulmalıdır.” açıklamalarına yer verdi.

Muhabir: GÖZDE DOLAYMAN