1870’te Manastır’da doğdu. 12 Şubat 1934’te İstanbul’da yaşamını yitirdi. Babasının Plevne’de şehit düşmesinden sonra ailesiyle İstanbul’a geldi. İlköğrenimini Tophane’deki Fevziye Mektebi’nde yaptı. Gülhane Askeri Rüşdiyesi’ni bitirdi. Tıbbiye İdadisi’nden sonra Askeri Tıbbiye’den mezun oldu. Hekim yüzbaşı oldu. Paris’te 4 yıl cilt hastalıkları ihtisası yaptı. Yurda döndükten sonra Mersin, Rodos, Cidde’de karantina hekimliği, sıhhiye müfettişliği yaptı. 1914’te emekliye ayrıldı. Darülfünûn’da Türk Edebiyatı Tarihi dersleri okuttu. Kurtuluş Savaşı sırasında Kuva-yı Milliye’ye karşı olumsuz tutumu nedeniyle öğrencileri tarafından istifaya zorlandı. Daha sonra cumhuriyeti destekledi ama yalnızlıktan kurtulamadı. İlk şiiri 1885’te daha öğrencilik yıllarında Saadet gazetesinde yayımlandı. Önceleri Muallim Naci‘nin etkisiyle divan şiiri tarzı şiirle uğraştı. Daha sonra Recaizade Mahmut Ekrem ve Abdülhak Hamit Tarhan‘dan etkilenerek Batı tarzı şiire yöneldi. Servet-i Fünun dergisinde şiirleri yayımlandı. Tevfik Fikret ve Halit Ziya Uşaklıgil‘le birlikte Servet-i Fünun edebiyatının 3 önemli isminden biri oldu. Gelenekçi şairlerin en çok saldırdığı yenilikçi şairdi. Diğer Servet-i Fünun’cuların tersine bireysel şiiri tercih etti. Edebiyat-ı Cedide’nin en aşırı örneklerini verdi. Şiire “nesir-musikisi” dedi. Şiirlerinde kullandığı “Sâât-i semenfâm”, “çeng-i müzehhep”, “nay-i zümürrüt” gibi deyimler, imgeler döneminin sanat dünyasında önemli tartışmalar yarattı. Heceleri müzik düzeyinde uyumlu kullanmayı savundu. Bu tarzda yazdığı en iyi iki örnek “Yakazat-ı Leyliye” ve “Elhan-ı Şita” şiirleridir. Servet-i Fünûn kuşağında Tevfik Fikret’ten sonra şiirin en önemli ismidir. Sadece şiir değil nesirle de ilgilenen bir kalemdir. Nesirlerinde Raik Vecdi, Ahmet Peyman ve Dahhak-ı Mazlum, Hakkı Talip takma adlarını kullanmıştır. Cenap Şahabettin’in Sanat Hayatı şu evrelerden oluşur: “Muallim Naci Etkisindeki Evre (İlk şiirler), Abdülhak Hamit Tarhan ve Recaizade Etkisindeki Evre (Yeni şiirlere yöneliş dönemi), Paris Yılları (Fransız şiirinin sanat algısını benimsediği dönem), Servet-i Fünûn dönemi, 1908 sonrası dönem, Şiir Hakkındaki Görüşleri ve Bazı Eserlerine Dair Önemli Notlar, Eski edebiyatı taklitçi ve samimiyetsiz bulur. FuzûlîBâkî ve Nedim beğendiği divan edebiyatı sanatçılarıdır. Daima yeni şiirden yana olduğunu dile getirmiştir. Şiirle ilgili yazılarında çağdaş Fransız edebiyatına ve şiirine sık sık atıfta bulunur. Hece ölçüsüne kesin bir dille karşı çıkmıştır. Aruz ölçüsünü daha ahenkli bulmuştur. Bütün şiirlerini aruz ölçüsüyle kaleme almıştır. Aruzla ilgili görüşlerini “Felsefe-i Evzân” adlı eserinde bir araya getirmiştir. Bu eserini Raik Vecdî takma adı ile yayımlamıştır. Sanat hayatı boyunca hiçbir siyasi şiir kaleme almamıştır. Daima “sanat için sanat” ilkesi doğrultusunda eserlerini kaleme almıştır. Cenap Şahabettin şiire Şeyh Vasfi ve Muallim Naci etkisinde başlar. İlk şiirleri gazel şeklindedir. Eski tarz bu şiirler Cenap’a göre kendisine sadece “aruz, kafiye, dil hakimiyeti” gibi teknik konuIarda birikim sağlamıştır. Cenap için ikinci evre, Recaizade ve Abdülhak Hamit Tarhan’ın parlak yıllarını yaşadığı dönemde onlardan etkilenerek kaleme aldığı şiirlerdir. Özellikle Abdülhak Hamit Tarhan etkisinde kalarak yazdığı şiirlerini Gülşen adlı gazetede yayımlar. İşte Cenap’ın “Tamat” adlı eseri, bu ikinci evrenin yani etkileniş sürecinin ürünüdür. Temaşa-yı Leyal adlı eseri, Türk edebiyatının en güzel “akşam” şiirlerindendir. Yâr-ı Muhayyel, serbest müstezat şeklinde kaleme alınmış uzun bir şiirdir. Bu şiirde sevgilinin kendisi için aslında bir şiir perisi olduğunu ve şiirin nasıl olması gerektiği üzerinde durmuştur. Ta’yin-i Metalib adlı eseri, Tevfik Fikret’in Ömr-i Muhayyel’ine benzetilmektedir. Kendi hayattayken herhangi bir şiir kitabı yayımlanmamıştır. Şiirlerini Evrâk-ı Leyâl adı ile bir kitapta derlemeyi düşünmüş fakat bu eser kendi sağlığında yayımlanamamıştır. Tabiat konulu en meşhur şiiri Elhân-ı Şitâ‘dır. Elhân-ı Şitâ bir serbest müstezat örneğidir. Şiirde musiki ve resim unsurlarını çok önemser. Musikiye resimden daha fazla önem vermiştir şiirde. Şiir sözün musikisidir, der.