2014 model Volkswagen marka araç satılıktır:

Geçen hafta Corona virüsünün bizlere öğrettikleri hakkında bir kaç şey paylaşmıştım sizlerle.

Bu hafta da bu ufak canlının insanlığa katkılarına devam edelim diyorum.

Corona denen virüs dünyayı değiştiriyor farkında mısınız?

Takkeler düşüyor keller görünüyor…

Gözümüzde büyüttüğümüz, bazen gıpta ile baktığımız ülkeler, sistemler, ekonomiler iskambil kağıdından kuleler gibi bir üfleme ile çöküyorlar.

Avrupa başta olmak üzere Batılı dediğimiz ve kıskanarak baktığımız bir çok ülkenin aşırı özgüvenleri ve ukalalıklarının altını dolduramadıklarını ve bu salgın sırasında nasıl sınıfta kaldıklarını görüyoruz.

Corona virüsü henüz Çin’de yeni yayılmaya başlanmışken, Dünya Sağlık Örgütü (WHO) yetkilileri şöyle bir açıklama yapmışlardı, hatırlayın “Virüs dünyadaki sağlık sistemi yeterli olmayan ülkelerde büyük sorun yaratacaktır”.

Yarattı da.

Ama açıklamayı yapanların ana vatanlarında yarattı. Yani Avrupa’da.

Kızımın üniversite öğrenimi nedeniyle son zamanlarda sık sık gittiğim İngiltere’de sağlık sisteminin aksaklıkları ile ilgili izlenimlerimi çevremde birçok kişiye anlatmış ve muhtemelen pek de inandıramamıştım onları. Çünkü, halkın refah düzeyi, ülkenin gelişmişlik seviyesi anlattıklarıma pek uymuyordu. Ama bugün çok sınırlı olan o gözlemlerimin ne kadar doğru olduğunu görüyorum.

Sistem şöyle çalışıyor: Hastalanınca, kendi tecrübelerinize göre veya etraftakilerin tavsiyeleri ile marketlerde, deodorantların bir altındaki rafta satılan ilacı alıp içiyorsunuz. İlaç kutusunda da zaten ”bir haftada iyileşmezseniz kesinlikle doktora başvurun yazıyor”. Sağ olsunlar hatırlatma notu koymuşlar. Siz de baktınız olmuyor doktordan randevu istiyorsunuz. Ama o da kolay değil, bir uzmana ulaşmak ayrıca zaman alıyor. Yani ortalama 2-3 hafta içinde bir doktun karşısına oturabiliyorsunuz. Zaten olay o saatten sonra, artık, bir tanışma, hal hatır sorma, karşı cins ise flörtleşme amacına dönük olabiliyor. Çünkü ya acile kaldırılmış ya da iyileşmiş oluyorsunuz.

Garip ama temelde Halkı kendi kendilerini tedavi etmeleri gerektiğine inandırmışlar. Bizdeki gibi “yok kolum kaşındı, yok dilim şişti, yok ayağım ağrıyor” diye acile gidersen ilgilenmedikleri gibi, bir de sıkı fırça yiyorsunuz.

Tecrübe ile sabittir.

Yani özgürlükler, hukuki haklar, eğitim sistemi, ekonomik refah, bilimsel araştırmalar gibi alanlarda sahip oldukları seviye, halk sağlığı konusunda düşündüğünüzün çok altında.

Salgın kapıya gelince anladılar eksikliklerini ama artık çok geç.

Size bir örnek vereyim.

Türkiye’de her 100 bin kişiye 45 yoğun bakım yatağı düşüyor ki bu sayı çok önemli. Çünkü bu virüs için gerekli tedavide yoğun bakım üniteleri sıkça kullanılıyor.

Bu sayı gelişmiş Almanya’da kaç sizce?

29. Şaşırdınız mı?

Peki İngiltere’de?

6.

Evet sadece 6. Yazı ile altı.

Portekiz daha da kötü.

4,5. Portekiz’de olmak istemezsiniz şu sıra mesela.

İngiliz hükümeti “Virüsle mücadele etmeyeceğiz, izolasyonlar, karantinalar yapmayacağız, halkın kendi kendine bağışıklık kazanmasını bekleyeceğiz” anlamına gelen bir açıklama yaptı geçenlerde. Yani “ölen ölür kalan sağlar bizimdir” dedi mealen.

Nüfusa ve şimdiye kadarki bu virüs nedeniyle meydana gelen ölüm oranlarına göre hesaplandığında, yaklaşık 270 bin İngiliz vatandaşını gözden çıkarmak demek bu. İngilizlerden tık çıkmadı valla. Alışmışlar.

Vahşi kapitalizmin mantığı bu. Doğal seleksiyon. Yaşlılar ve zayıflardan kurtulmanın en kolay yolu. Tabi yatak sayısını ve ekipman eksikliğini çaktırmamış olmak da aynı taşla vurulan ikinci kuş.

İnanmak güç değil mi?

Yine de haklarını yemeyelim. Eğitim sistemleri ve bunun sonucu ulaştıkları bilimsel başarıları da bir gerçek. Ve muhtemelen bu virüsün de ilacını veya aşısını onlar bulacaklar.

Ama bu durum bile “gelişmişlik” ile “uygar olmak” arasındaki farkı değiştirmeyecek.

Kel görünüyor yani.

Normal zamanlarda tersi geçerli olsa da bugün ben yaşını başını almış bir İngiliz olsam, en kısa yoldan kapağı Türkiye’ye atardım. Hem sağlık hizmetleri daha iyi, hem de kimse size gereksiz tüketici veya asalak muamelesi yapmaz burada.

Bu ülkeyi kuranlar, başta büyük önder Atatürk olmak üzere, sosyal devlet anlayışını benimsemişlerdi. O tarihten bu yana her ne olursa olsun, kim iktidarda olursa olsun Türkiye Cumhuriyeti bu anlayıştan hiç sapmadı.

Bugün de hemen hemen hiç bir alanda fikirlerime uymayan, her fırsatta eleştirdiğim AKP iktidarının bile aynı hassasiyeti gösterdiğini memnuniyetle görüyorum. Ve Sağlık Bakanı’nın bu konudaki çabalarını sonuna kadar destekliyorum. İnşallah da yanılmıyorumdur.

Şimdi sıra bizde. Gerekli önlemleri alıp hem kendimizi hem de toplumumuzu bu salgından korumalıyız.

Hepimize kolay gelsin.