Corona denen, bir DNA sı bile olmayan virüsün, insanlığa verdiği derslere devam edelim.

Bu sefer de işin daha sosyolojik/psikolojik tarafına bakalım.

(Gazetede bir köşeniz olunca her konuda yazabilme özgüveni geliyor insana. O yüzden kendimi kontrol altında tutup, ukalalık etmemeye çalışıyorum. Yazdıklarımı da “bence” parantezi içinde okuyun lütfen)

Tamam artık rahatça anlatabilirim aklımdakileri.

Hatta madde madde gidelim, net olsun.

1. Bu salgından rahatsız olan tek canlı insan. Bizim dışımızdaki diğer canlıların herhangi bir sıkıntısı yok. Hatta bence memnunlar bile.

Çünkü insanoğlunun doğaya verdiği zararlar azalıyor bu sırada. Fabrikalar kapandı, hava ve çevre kirliliği azaldı. Hammadde için pervasızca tahrip ettiğimiz ormanlar, betondan kuleler yapmak için karnını deşip taş ocakları yaptığımız dağlar, her seferinde bir adım daha yaklaşıp yaşam alanlarını işgal ettiğimiz yaban hayvanları, hepsi memnun durumdan.

İnsanoğlu geri çekildi bir müddet için. Evine kapandı. Dünyamız nefes aldı.  Doğanın, kendi virüsü olan insanoğlu ile, mücadelesi diye düşünebiliriz bu durumu. Eğer öyleyse ve gelecekte bu tahribata devam edeceksek daha çok dayak yeriz doğa anadan. Bunu anladık mı? Henüz değil.

2. Kurduğumuz sistemler, teknolojimiz, bilimsel gelişmeler ve tabiki dinlerin kutsaması, insanoğlunu, tabiatın üzerinde, hatta onun sahibiymiş gibi bir anlayışa götürmüştü. Şimdi o bakış açısı, canlı mı cansız mı olduğu tartışılan bir ufaklık tarafından çökertilmekte. Belki bir zihinsel değişim yaşamak zorunda kalıyoruz zorlanarak. Bu dünyanın, bizim oyun alanımız olmadığını, tam tersi ev sahibimiz olduğunu öğreniyoruz. E sen evi tahrip edersen kapının önüne koyarlar adamı.

3. Bencilliğimizin, ırk, dil, din, renk ayrımlarımızın anlamsızlığı çıkıyor yavaş yavaş. Yavaş yavaş diyorum çünkü insanoğlunu buna inandırmak çok zor aslında. Ezberlemişiz yüzyıllardır. Kendi ırkımızın daha üstün olduğunu, dinimizin tek ve en doğru din olduğunu, yaşam şeklimizin en güzeli olduğunu düşünmüşüz. Kolay değil insanlığın bir parçası olmak. Şimdi Doğu, Batı’nın bilimsel çalışmalarını dört gözle beklerken, Batı da Doğu’nun temizlik kültürünü ve dingin yaşam şeklini öğreniyor. Bilinçli mi? Hayır. Ama ümit var.

4. Liberalizmin pompaladığı, “sen bir bireysin ve kendi başının çaresine bakmalısın” mantığını zorluyor bugünler. Kapı komşunuzun virüsle tanışmış olması sizin izolasyonunuzu bozuyor. O sizi ilgilendiriyor artık. Muhtemelen şehir hayatının kargaşasında hiç tanışamadığınız komşunuzun kim olduğunu, ne iş yaptığını, nerelerde takıldığını, eğitim durumunu bilmek istiyorsunuz. Çünkü etkileniyorsunuz ondan. Sitenizin dış kapı kolunda parmak izi olan herkes sizi ilgilendiriyor. Bütünün bir parçası olmak fikri henüz yabancı da olsa yavaştan aklınızı kurcalıyor.

5. Bütünün parçası olmak bütünün içinde görevler de veriyor size. Başkası için rahatınızı bozmak, hatta onlara karşılık beklemeden yardım etmek gerekiyor. İnsan denen canlının meşrebinde hiç olmayan bu özellikleri kazanmak yine zaman alacak. Ama şimdilik ufak ufak tadını almıyor da değiliz, dışarıya çıkamayan yaşlılar için alışveriş yapmanın zevkini. Bunun için de bir virüse ihtiyaç varmış.

6. Bugünlerde evlerine kısılıp kalmış insanlar, düşünecek bol zaman buluyorlar. Günlük yaşamlarında iş yerinin sorunlarından, yorgunluktan, zamansızlıktan veya sokaklardaki cezbedici sosyal faliyetlerden kurtaramadıkları zihinleri onlara sorular sormaya başlıyor. Hayatları hakkında. Cevabı belki olmayan ama sorulması değerli sorular bunlar. Hatta çoğu zaman net bir cevaba ihtiyaç bile duymayan sorular. Soruldukça bize kazandırdıkları olan sorular.

7. Ha bir de ölüm fikri. Öleceğini düşünmek. Daha önce belki hiç aklına gelmeyen, yaşı, sağlık durumu itibariyle riskinin olmadığını düşündüğü için zihninin kuytularında kalmış, o en önemli korkuyu yaşamak. Zengin veya fakir, tatsız veya keyifli, başarılı veya başarısız hayatlarının son bulabileceği fikrinin, küçük dünyalarındaki eski önem sıralamasında yaratacağı değişiklikler. İnsanlık bunu da deneyimliyor.

Son olarak da aynı siperde savaşmanın farkındalığı oluşmakta yavaş yavaş. Evet uzun süredir ilk kez aynı tarafta bütün insanlar. Ve hepimiz kazanmazsak, hiç birimiz kazanamayız.

Aslında şu ölümler olmasa, yaşam koşuşturmasına verilen bu ara, bu bilinç değişimi çok yararlı oluyor diyeceğim ama dilim varmıyor.

Yine de “Bir musibet bin nasihattan iyidir “ diyelim.

Evde kalın.