Eskiden “Domates biber patlıcan” denilince aklımıza rahmetli Barış Manço’nun o güzel şarkısı gelir, hatta içimizden söylemeye bile başlardık.

Şimdi ise enflasyon, hayat pahalılığı veya tanzim satış noktaları geliyor sanırım.

Nereden nereye geldik farkında mısınız?

 

Aslında yazıyı burada bitti. Ana fikir buydu zaten.

Ama köşeyi de bomboş bırakmanın alemi yok diye düşünüyorum. O yüzden buradan sonrası sayfayı doldurmak için yazılmıştır haberiniz olsun.

Şimdi devam edelim.

Son zamanlarda, palyatif, yani geçici ve eğreti, çözüm bulma konusunda uzman kadrolar, her fiyatı artan malı ithal etmeye alıştırdılar bizi. Fiyatı arttı mı hemen üreticiyi ithalatla tehdit başlıyor.

Yöntemin adı “ithal et rahat et”. Bir de “biat et rahat et” vardı. Eski Meclis Başkanımız yeni İstanbul belediye başkan adayımız söylemişti ama bunun konumuzla alakası yok şimdilik. Sadece bir an için aklıma geldi işte.

 

Neyse, dönelim konumuza, eğer fiyatı artan malı zaten ithal ediyorsak, bu sefer de gümrük vergisini sıfırlayıp dahiyane çözümler yarattılar. Kırk yıl düşünsek bile aklımıza gelmeyecek yöntemler bunlar. Dünyanın gözü bize döndü aniden. Türklerin enflasyonla mücadelesi dünya çapında ses getirdi maaşallah. En azından bizim medya bunu iddia etti.Ben oradan okudum.

 

Ama, son gelişme bambaşka bir boyuta taşıdı bizi. Kendi ürettiğimiz ürünler için “Tanzim Satış” noktaları kurmak ve bu yolla yasal olarak çalışıp para kazanan hal tüccarlarını, manavları batırmaya çalışmak zirveye bayrak dikmek gibi birşey oldu. Ayrıca bunu sadece 2 büyük şehirde yapmak ve 2 buçuk ayla sınırlandırıp sonrası “Allah kerim” demek, bundan önceki geçici çözümleri bile mumla arattı.

Aslında söylenmemem lazım, kooperatifçiliği savunan biri olarak bu kadar tüccarın elinden geçen, onlara ayrı ayrı para kazandırarak yapılan bu ticarete başından beri karışıyım. Üretici ile tüketici arasına bu kadar aracı girmemeli. Ama sistem devlet eliyle değil üretici kooperatifleri marifeti ile olmalıydı tabiki. Yıllarca bunları sol söylem olarak dile getirirken, serbest rekabetin faydaları hakkında çok nutuk dinledik liberal arkadaşlardan. Ticaretin “sünnet” olduğunu iddia edenler bile oldu. Gel gelelim muhafazakar liberal hükümetimiz, devletin piyasaya müdahalesi konusunda en azılı komünisti bile kıskandıracak noktada bugün.

Nerden nereye…

İşin güzel tarafı da bu durumdan bizi yönetenlerin hiç bir sorumluluğunun olmaması.

Suçu birilerine atmak konusunda çok iyiler.

Üretici suçlu

Halci suçlu

Tüccar suçlu

Manav suçlu

Sistemi kuran ve yönetenler suçsuz.

Yanlış tarım politikalarının hele bu işte hiç bir etkisi yok.

 

Ben bu konuda kendimce bir öneride bulunmak istiyorum sayın yöneticilerimize.

Üretici, halci, manav hepsi bizim vatandaşımız. Ve seçimde oy kullanacaklar. Onlarla uğraşmak doğru değil. Alternatif bahane ve suçlulara ihtiyaç var bence.

 

Mesela, dünya “domates biber patlıcan lobisinin” oyunları olabilir bütün bu fiyat artışları. Kısaca DBPL olarak adlandırabileceğimiz bu lobi, İsrail menşeilidir muhtemelen. Zaten tohumları da bize kendileri sattıkları için genetik oyunlarla fiyatları ayarlayabiliyorlardır bence. Bugün yaşananlar hep bu lobinin işleridir belki de.

Büyük oyunu görmeye başlıyoruz beraberce sanırım.

Hem bu lobinin, soğan patates lobisi (SPL) ve yeşillik lobisi (YL) ile dirsek temasında olduğunu bilmiyor değiliz. Hep beraber ülkemize karşı girişilen bu taarruzu, birlik ve beraberlik içinde püskürtmemiz gereklidir.

Ülkemizin bekası için bunları yemememiz gerekir.

Hatta bir kaç yerde maydanoz veya pırasa yakarak protesto gösterileri yapmalıyız.

Bu protestoları, mangalda patates, soğan, patlıcan közleyerek sulandırmanın da bir alemi yok tabi. Bu konularda uyanık olmak lazım.

Neyse ben kaptırdım kendimi gelecek yazılarda da bu tip alternatif bahanelere devam etmeyi düşünüyorum. Zevkli oluyormuş…

Ama bu seferlik aydınlanma yeter sanırım…