Milli Eğitim Bakanlığı'nın Örgün Eğitim İstatistiklerine göre, 2022/23 Eğitim Yılı'nda anaokulundan liseye kadar MEB kontrolünde toplam 75 bin 19 okul bulunuyor. Bu okulların 14 bin 281'i ise özel okul. Yani her 5 okuldan 1'i özel okul. Milli Eğitim Bakanlığı’nın Örgün Eğitim İstatistiklerine göre 2012'de 992 olan özel ilkokul sayısı, 2022'ye kadar yüzde 108 artarak 2bin 65'e yükseldi. Aynı dönemde özel ilkokul ve ortaokulda okuyan öğrenci sayısı yüzde 118 artarak 331 bin 675'ten 725 bin 146'ya ulaştı. Liselerdeki artış daha da dikkat çekici, 2012'de 907 adet özel lise varken, bu sayı 2022'de 3bin 85'e yükseliyor. 10 yılda özel lise sayısındaki artış yüzde 240 olurken, öğrenci sayısı da 138 bin 881'den 420bin 285'e yükseliyor. An itibariyle, özel ilkokul, ortaokul ve lisede okuyan öğrenci sayısı 1.2 milyonu geçti.

Ae I Ti M Sen Retmenlere Sahi P Ikti

Eğitim-Sen Antalya Şube Başkanı Kadir Öztürk, özel okulların MEB teşvikleriyle bir proje haline geldiğini söyledi. Öztürk, “Türkiye, gelir eşitsizliği bakımından Avrupa’da ikinci, OECD ülkeleri arasında dördüncü sırada yer alırken ülkedeki okulların beşte birinin özel sektöre ait olması büyük bir çelişkidir. Bu durumun ortaya çıkmasının bir devlet politikası olduğunu belirtmek gerekir. Nitekim MEB’in beşer yıllık sürelerle yayınladığı Strateji Raporlarına bakıldığında özel okullara yönelik teşvik politikalarının artarak sürdürülmesinin hedeflendiği görülecektir. Eğitim hakkının birincil koşulu eğitime erişim ise ikinci temel koşulu devletin nitelikli eğitimi tüm yurttaşlarına eşit bir şekilde sunmasıdır. Türkiye’de özel okullar ve sınavla öğrenci alan devlet okullarının nitelikli okul olarak, diğerlerinin niteliksiz okul olarak adlandırılması özel okul ve devlet okulu arasındaki eşitsizliğin kavramsal düzeyde meşrulaştırıldığını göstermektedir” şeklinde konuştu.

EĞİTİM BİLEREK TİCARİLEŞTİERİLDİ

Eğitim-Sen Antalya Şube Başkanı Kadir Öztürk, devlet okullarına kaynak ayrılmadığını belirtirken özel okullarına kamu kaynakları aktarıldığını vurguladı. Başkan Öztürk, “Kamusal bir hak olan eğitim, geçtiğimiz yıllar içinde adım adım piyasa süreci içine çekilmiş ve eğitim hizmetleri önemli ölçüde ticarileştirilmiştir. Eğitim hizmetleriyle iç içe geçmiş bir şekilde yürütülen projeler ve protokoller üzerinden belirginleşen ticarileşme süreci giderek daha açık ve görünür hale gelirken, çoğu zaman öğretmenlerin, öğrencilerin ve velilerin fark edemediği şekilde hayata geçirilmektedir.  Eğitimde yaşanan ticarileştirme ve özelleştirme uygulamaları, kimi zaman açık, ama çoğunlukla gizli olarak yapılmıştır. Bir taraftan eğitimin büyük bir bölümü zamanla birer ‘ticari işletme’ haline getirilen devlet okullarında sürdürülürken, diğer yandan eğitimin kamusal finansmanının tasfiye edilmesi yoluyla yoksul halkın eğitim finansmanı içindeki payı sürekli artmıştır.  Eğitim ile ilgili olarak, bugüne kadar hemen hemen her hedefi ıskalayan MEB’in özel öğretimi teşvik ve öğrencileri özel okullara yönlendirme konusunda son derece başarılı olduğu söylenebilir. Özellikle eğitimde 4+4+4 düzenlemesi sonrasında resmen patlama yapan özel öğretim konusunda bakanlığın hedeflerine ulaşması için devlet okullarındaki eğitimin içi boşaltılmış, devlet okullarına zorunlu ihtiyaçları için bile kaynak ayrılmazken, özel okullar kamu kaynakları ile sonuna kadar desteklenmiştir “dedi.

EĞİTİM NİTELİĞİ BİLİNÇLİ OLARAK GERİLETİLDİ

DİSK Araştırma Dairesi EMAR'ın her yıl düzenli olarak hazırladığı "Kamuda ve Genel İşler İşkolunda İstihdam" raporuna göre, 2020'de kamu sosyal harcamalarına ayrılan pay Gayri safi yurt içi hasıla  (GSYİH)'nin yüzde 17.6'sı iken, 2023 ilk dönemi için ise %14.5'e geriliyor. Kamu hizmetleri içerisinde eğitim, sağlık ve sosyal korumaya ayrılan payları incelediğinde, GSYİH'den kamusal hizmetlere en az ayrılan payın "eğitim" olduğu görülüyor. 2016-2022 arasında kamunun eğitim harcamalarının GSYH'ye oranı yüzde 3.9'dan, yüzde 2.6'ya düştü.  Antalya’da anaokulu dahil olmak üzere ilkokul, ortaokul ve lise toplam  372 özel okul var. Valiliğin veriliğine göre 56 bin 271 öğrenci bulunuyor

Türkiye eğitimin niteliğinin bilinçli olarak geriletildiğini belirten Başkan Öztürk, “MEB’in eğitim hakkı ve eğitime erişimde benimsediği piyasacı ve rekabetçi eğitim politikalarının sonucu olarak kamu kaynakları çeşitli teşvikler üzerinden özel okullara aktarılmaktadır. Türkiye'de özel öğretimin örgün eğitim içindeki payı 2002’de yüzde 1,9 iken, 2023’te yüzde 9,3’e yükselmiştir. Özel okulların devlet okullarına oranı ise tarihte ilk kez yüzde 24’e dayanmış durumdadır. Millî Eğitim Bakanlığı (MEB), yıllardır eğitimin kamusal niteliğini tamamen ortadan kaldırmaya çalışırken, öğrenci ve velileri açıkça özel okullara yönlendirme politikasında ısrar etmekte, bu durum resmi rakamlara da yansımaktadır. Özellikle 4+4+4 dayatması sonrasında, velilerin ekonomik koşullarını zorlayarak çocuklarını özel okullara gönderme oranı belirgin bir şekilde artmıştır. Bu durumun iki nedeni vardır. Birincisi kamusal eğitimin niteliğinin bilinçli olarak geriletilmesi, bir diğeri ise eğitimde yaşana dinselleşme uygulamalarından rahatsız olan velilerin çocuklarını özel okula göndererek bu kuşatmadan kısmen de olsa kurtulabileceğine inanmasıdır” dedi.

LAİK EĞİTİM ANLAYIŞI TERK EDİLDİ

Başkan Kadir Öztürk eğitim anlayışı tarikatlar eliyle laiklik ilkelerinden uzaklaştırılarak dinselleştirildiği vurguladı. Öztürk, “Türkiye’nin eğitim sistemi en temel bilimsel ilkelerden ve laik eğitim anlayışından hızla uzaklaşırken, okullarda dinselleşme hızla artarak kaygı verici boyuta ulaşmış durumdadır. Bu durum devlete ait okullarda daha belirgin şekilde yaşanırken, özel okullar üzerindeki etkilerinin sınırlı olduğunu belirtmek gerekir.  Tarikat ve cemaatlerin asıl hedefi Millî Eğitim Bakanlığı ve Diyanet İşleri Başkanlığı üzerinden devlet okullarına nüfuz ederek ve eğitim çağındaki nüfusun halen yüzde 90’ını oluşturan devlet okullarında çeşitli proje ve protokoller üzerinden faaliyet yürütmektir. MEB’in geçmişte eğitimin dinselleştirilmesi hedefiyle Diyanet İşleri Başkanlığı başta olmak üzere, çeşitli dini vakıf ve derneklerle ortak yürüttüğü projeler ve imzalanan ‘iş birliği’ protokolleri, okulları çeşitli cemaat, tarikat ve dini grupların etkinlik ve faaliyet alanı haline getirmiştir.  Cemaat ve tarikatların faaliyetlerinin önemli boyutlarından birini eğitim alanında yapmış oldukları ‘ticari yatırımlar’ oluşturmaktadır. Burada eğitim her şeyden önce ticari bir faaliyet olarak kurgulandığı için okul, yurt, dershane açmak öncelikli olarak kâr amaçlı bir faaliyet olarak görülmektedir. Özel okul işleten cemaat ve tarikatların hedef kitlesi sadece parası olan ‘mütedeyyin müşteriler’ değildir, geçmişte F. Gülen Cemaati örneğinde somut olarak gördüğümüz gibi, yoksul aile çocuklarından “zeki ve gelecek vaat edenlerin” bu kurumlarda eğitim alması hedeflenmektedir. Yoksul halk çocuklarına yönelik yurt, okul, kurs seçenekleri sunan mevcut sistem, hem bu kitleleri dini bilgilerle donatılmış yeni bir ‘ideal nesil’ yaratmayı amaçlamakta, hem de ileride devlet içinde görev aldığında sözlerinden çıkmayacak kadrolar üretmeyi hedeflemektedir” belirtti.

Başkan Öztürk eğitim kollarının düzelmesi için ise, “Herkese eşit ve parasız eğitim hakkı hayata geçirilmeden, bunun için ülke çapında kamusal eğitim uygulamaları için somut adımlar atılmadan, ekonomik krizle satın alım gücü ciddi anlamda azalan, çocuklarını okula aç göndermek zorunda bırakılan halkının cebinden yaptığı eğitim harcamalarındaki artışı durdurabilmek mümkün değildir.   Her geçen gün daha fazla piyasa ilişkileri içine çekilen, her adımın paralı hale geldiği bir eğitim düzeninde velinin de öğrenicinin de eğitimcinin de kendi haklarını elde etmesini tek yolu, hiç kimseyi dışlamayacak, herkes için gerçek anlamda eşit bir eğitim düzenin kurulmasıdır. Bunun için tüm eğitim masraflarının devlet tarafından üstlenildiği, zenginle fakirin aynı eğitimi aldığı koşulların oluşturulması gerekmektedir” diyerek sözlerini sonlandırdı. 

Kaynak: ANTALYA GÜNDEM GAZETESİ / MÜJGAN IŞIK