Bugün sizlere bir masal anlatmak istiyorum. Hayallerimiz olsun diye.

                Doğunca gözleri açık doğmamıştı. Gözleri açılıp görmeye başladığında, etrafında kardeşlerini ve anasını görmüştü. Onlara sevgi ile havlamıştı. Yerleri samanlığın kenarıydı. Doğduktan sonra beş altı gün boyunca birbirlerini görmeden üç kardeşi ile birlikte sarmaş dolaş yatmışlardı. Hafif hafif havlayarak biri birlerin tanımaya, aynı karındaş olduklarını ifade etmişlerdi. Yokluklarda, yetersizliklerde biri birlerine sığınmışlardı. Zaman zaman da anaları gelip karnıyla göğsüyle ısıtmıştı yavrularını. Analarını peşine gitmek istiyorlar fakat ana fino buna çok kızıyordu. Çünkü yavruları güçlü değildi. Ne oldu ise gözleri açıldıktan sonra diğer kardeşleri de durmadan havlıyorlardı. Açlıklarına da, keyifli olduklarında yine havlıyorlardı.

İnsanoğlundan ev sahibi, yanlarına geldi yavru finoların. Elinde üç kafes vardı. Alaca finonun haricindeki finoları birer birer kafese koydu. Kafese koyulan finolar kafesin içinde dönüp dönüp ağlıyorlardı. Özgürlükleri ellerinden alınmıştı. Seçici insan en çok işe yarayacak, beğendiği alaca finoyu kafese koymamıştı. Kendi hizmetine ayırmıştı. Kafesteki küçük finolar komşulara verilecekti. Belki de kardeşler bir birine düşmanca havlayacaklardı. İt sütü emmeyip inek sütü içeceklerdi. Ana sütünün lezzetini tadını unutacaklardı. Seçici insan, bakabileceği, hizmet alacağı alaca fino ve anasını daha iyi şartlarda saklayacaktı.

Günler geçti alaca fino hem anne sütü hem sahibinin verdiği yalı yiyerek gelişti. Alaca finonun keyfi yerindeydi. Sahibi finonun doğum yaptığı yeri temizlemişti. Alaca Fino ve annesi sahibini seviyor. Ona yaltaklanıyordu. Sevgi aynı zamanda itaati gerektiriyordu. Bulundukları köyün havası temizdi. Alaca fino artık anasının peşinden ayrılmıyordu. Ana fino da çocuğuna nasıl davranacağını, neye, ne şekilde havlaması gerektiğini öğretiyordu. “Hav” derke, “sık aralıklarla, “hav hav” derken, hırlarken ne demek istediğini uygulamalı olarak anlattı alaca finoya anası. Anası alaca finoya asıl işlerinin  ev sahibini korumak ve uyarmak olduğunu, gerektiğinde sahibini korumak için canı pahasına tehlikeyi önlemek olduğunu, hayattaki deneyimlerini sık sık anlattı.

Alaca fino artık öğrendiklerini uyguluyordu. Daha genç olduğundan kulakları iyi duyuyordu. Evlerine bir yabancı geldiğinde hemen seğirtip uyarı havlaması yapıyordu. Bazen de diğer köpeklerin sesine uyarak, sokaktan geçenlere de havlıyordu. Ana fino çocuğunu uyarıyordu:

-Enerjini boşuna harcama. Uyanık ol. Gözünü dört aç. Sahibimizin güvenliği için koş. Çalışmadan, emek etmeden yemek haramdır.

Alaca fino sütbeyaz dişlerini gösterip saygıyla “evet anladım” dedi. Anası:

-Güzelde, herkese dişini de göstermeyeceksin. Dişini saydırmayacaksın.

Anasının öğütlerini can kulağı ile dinleyen alaca fino, bu öğütlere göre davranıyordu. Zaman zaman başka cins büyük köpeklere de havlıyordu. Onlar hiç istifini bozmuyorlar, korkmuyorlardı. Anası büyüklere nasıl kafa tutacağını, başka durumun da büyük itlerle işbirliği yapılmasını öneriyordu. Belki özel durumlarda büyük köpekler canımızı kurtarır diyordu.

Siz ne dersiniz?