Onlar aralarında konuşurken Fatih Baba gelmiş, kahvehanenin ön tarafında oturan halkla konuşmaktaydı. Kahvehane sahibi konuşmasını tamamlayıp arkasına dönünce Fatih Baba’yı gördü. O her zamanki gibi çok şıktı ve derdi olanların derdini dinliyordu. Hasan, kahvehane sahibinin isteği üzerine arkasını geri döndüğünde yaşlı adamı görünce ağzı bir karış havada kaldı. Bu adam, rüyasında gördüğü Huzur Mustafa’nın babasından başkası değildi. Gözlerini defalarca sildi ve tekrar tekrar baktı. Evet, evet yanılmıyordu. Fatih Baba, dedikleri adam rüyasında gördüğü batı kapısındaki Mustafa Bey’e benziyordu. Onu görünce heyecanla oturduğu sandalyeden öyle hızlı bir şekilde kalktı ki az kalsın yere düşecekti. Ayağa kalktığında sendelemesine rağmen kısa sürede toparlandı. Heyecanla Fatih Baba’nın yanına doğru gitti. Kahvehane sahibi onun öyle hızlı şekilde kalkmasına bir anlam veremeden öylece arkasından bakakaldı. Fatih Baba’nın yanına varan Hasan, önce saygıyla ellerini öptü ve kendisini tanıtarak niçin geldiğini söyledi. Fatih Baba, onu dinledikten sonra düşündü düşündü. Belki böyle bir saate yakın düşündü durdu, ama ağacın hangi sebep yüzünden zehirli hale geldiği aklına gelmedi. Oysaki çınar ağacının neden zehirli hale geldiğini biliyordu. Fakat aradan yıllar geçtiği için unutmuş, bu yüzden de aklına gelmemişti. Aklına gelmediği içinde üzgündü. Hasan, Fatih Babayla vedalaşıp yolla çıktı. Yol arkadaşının yanına bir an evvel varmak, olan biteni anlatmak için sabırsızlanıyordu. Bu sabırsızlıktan dolayı atını çatlarcasına koşturuyordu. O sırada Dr. Burak, Hasan geciktiği için merak ediyor, kendi kendine ‘Neden bu kadar gecikti, yoksa başına bir iş mi geldi?’ diyor ve sağa sola gidip geliyordu.  Ne yapacağını, nereye gideceğini bilemez bir halde yere oturdu. Başını ellerinin arasına aldı. ‘Acaba geri dönsem mi?’ diye düşündü. Sonra ‘Ya geri gelirde beni burada bulamazsa, ama bana ne demişti. Şayet akşama doğru gelmezsem, beni bekleme ve geri dön demişti.’ diye söylendi. O bu düşünceler içerisindeyken Hasan, birden bire arkasında dikiliverdi. Dr. Burak, arkasından gelen ayak seslerini duyarak kafasını kaldırdı ve Hasan’ı karşısında gördü. Şaşkınlık içerisinde ayağa kalkarak Hasan’ın boynuna sarıldı. Ardından kuvvetli bir şekilde tokat attı ve: Neredesin be adam, seni bekleye bekleye ağaç oldum. Geciktiğin için ‘Acaba başına bir iş mi geldi?’ diye merak edip durdum, karabaş bile geciktiğin için mızıldamaya başlamıştı’ diye serzenişte bulundu. Yediği tokatın etkisiyle sendelenip yere düşen Hasan, önce şaşkınlık geçirdi. Daha sonra yarı beline kadar doğrulup kendine gelmesi için kafasını sağa sola salladı. Arkadaşının kendisine neden vurduğunu anlayamamıştı, ama onu haklı buluyordu. Çünkü ona dediği saatte gelmemişti. Bu yüzden de suçluydu. Kendine gelip ayağa kalkıp suçlular gibi Dr. Burak Bey’in karşısında kafasını yere eğdi. Arkadaşının kendisine karşı olan kızgınlığının geçmesini bekledi. Onun kızgınlığının geçtiğini tahmin edip kafasını kaldırarak İki arkadaş aralarında konuştuktan sonra atlarına bindiler. Fatih babanın evine bir an evvel varabilmek için, akşam karanlığında atlarını dörtnala sürdüler. Atlarını sürerken karabaş adeta lisanı hali ile ‘biraz yavaş olun size yetişemiyorum’ der gibi arkalarından havlaya havlaya geliyordu. Onlar hızla ilerlerken kızıl bir tilki yeni doğmuş yavrularını yuvasından çıkarmış oynaşıyorlardı. Yavruların birbirleriyle oynaşması tam bir seyirlik manzaraydı. Yavrular arada bir anneleriyle oynuyor, dönüp kendi kendilerine azıyorlardı. Bir ara yavrunun biri kardeşleriyle oynamayı bırakıp onlardan uzaklaştı. Annesi onu görüp çağırmasına rağmen yavru annesini duymayıp uzaklaşmaya devam etti. Onun gittiği yer tam da yol üstüydü ve iki atlı hızla kendisine doğru yaklaşmaktaydı. Bu gelenler Hasan ve Dr. Burak Bey’den başkası değildi. Atlar hızla ilerlerken Hasan’ın bindiği at sanki yolda oynayan yavruyu hissetmiş gibi aniden duruverdi. O aniden durunca üstündeki binicisi yere tepe takla düştü. Diğer at ve sürücüsü, öndeki atın aniden durup üstündeki sürücüsünün de yere düştüğünü görmeleri üzerine onlarda aniden durdular. Tilki yavrusu, annesinin ikinci çağrısını duyup geri dönmek üzereyken atları karşısında gördü ve korkup bağıra bağıra annesinin yanına geri döndü. (Alıntı)