Pazartesi öğleden sonra eskiden çalışmış olduğum Hürriyet Gazetesi Tesislerinden bir telefon aldım. Hatta zamanında beraber de çalıştığım, arkadaşım, tesis müdürü Şems Tuğlu vardı. Sözü fazla uzatmadan o kötü haberi verdi.

Hürriyet’te çalıştığım yıllar boyunca en çok temasta bulunduğum, muhabbetinden, dostluğundan büyük keyif aldığım Hürriyet İstanbul bina müdürü Nezih Kutay’ı kaybettiğimizi söyledi.

13 yılımı verdiğim o camiada tanıdığım insanlar içinde belki de en ölmeyeceğini düşündüğüm kişiydi Nezih abi. Görevi, Hürriyet gibi bir ‘cadı kazanında’ her seviyeden insanla uğraşmak, büyük patrondan, bobin operatörüne kadar herkesin bina içinde ve geliş gidişlerinde rahat etmesini sağlamaktı. Altındaki geniş kadroya rağmen dünyanın en kaprisli insanlarıyla şahsen uğraşırdı sabırla. Yazarların, editörlerin, teknik kadronun kendi arasındaki ego savaşlarında en çok kullandıkları birimdi bina yönetimi. Herkes rakibine göre ekstra bir şeyler isterdi hep ondan. Hepsini başarıyla ‘idare etti’.

 

Sizlerin TV programlarında görüp beğendiğiniz, yazılarını okumaktan zevk aldığınız, o parlak insanların, havalı beylerin, güzel ve bilgili kadınların arkalarındaki paslı kısımlarını bilirdi. O yüzlerini muhtemelen en çok Nezih abi görürdü zaten. Çiğliklerini, kaprislerini o çekerdi.

Bir aracın, İstanbul gibi bir kentte, kendilerini evlerinden almak için 5 dakika gecikmesi olay olurdu o yüksek egolu beyler hanımlar için. Bunlara göğüs germek de silsile yoluyla personeli ve Nezih abinin işiydi. Yemeği beğenmeyenler, odasının boyutlarından ve tefrişinden memnun olmayanlar da hep onu bulurdu tabi.

Medyanın mutfağında çalışan her emekçi gibi hiç bir zaman tanımadınız onu.

Ama o sizin hayranlık duyduğunuz insanların arkalarını topladı hayatı boyunca.

Yaptığı iş Hürriyet’in Genel Yayın Yönetmenliği kadar zordu inanın bana.

Öyle olaylar yaşadı öyle şeylere tanıklık etti ki, bir kitap yazsa en çok satanlar listesine en üstten girerdi herhalde. Çünkü anlatabileceği olayların ilginçliği, sıradışılığı yanısıra, kahramanlarını da hepimiz yakinen tanıyor olurduk.

Ve muhtemelen çok da güldürürdü bizi okurken.

Kendi yaşamında da omuzlarındaki o ağır yükü hep gırgıra alır, her sohbetimizde kahkahalarla bölünürdü sözleri. Kendisiyle bu kadar güzel dalga geçebilen çok az insan gördüm ben hayatta.

R harfini söyleyemezdi mesela. Bu da daha şirin yapardı anlattıklarını.

Beraber çok çalıştık, çok sohbet ettik, çok rakı içtik, çok güldük, çok dedikodu yaptık…

Hiç kırmadık birbirimizi.

Kendisinden bir on yaş kadar genç olmama rağmen, benim de acemiliklerimi, hırslarımı, kısacası kahrımı çekti muhtemelen idare etti hepimizi yani.

Yanlış hatırlamıyorsam 20 yıldan fazla yaptı bu görevi.

R’leri söyleyemeden “Hüğğiyet” binalarını yönetti.

 

Hala emin değilim Hürriyet’te Genel Yayın Yönetmenliği mi Bina Müdürlüğü mü daha zor görevlerdir?

Güle güle Nezih abi…