Çarptıkça göğüs kafesinde boyun eğmiş iki yürek düşünün düşleri aynı.

Sanat çeşitlerini düşünün.

Sanat biçemlerini.

Şubelerini düşünün sanatın.

Edebiyat zihin unsurunu taşıyan en zengin en çeşidi bol olan öz mimarisi…

Epigramı yazmıştım daha önceleri bir yazımda. Hemen hemen yazı dilimizin tam da ortalarında bir yerlerdedir o bile. Sümerlerle başladığı kabul edildiğine göre yazı.

Sümer, Hitit, Asur, Babil, Akad, Hurri, Latin, Yunan vs.vs. kültürleri. Mezopotamya dan kalan tabletler… Çeşitli dillerde yazılmış levha ve dikitler. Şiirler tarih ve destan parçaları…

Tarihten günümüze kadar gelmiş olan Yaradılış destanının bir çok dizeleri şu bildiğimiz kutsal kitaplarımızda da yer bulmuşlardır kendilerine.

“ Kanı kanla birleştireceğim.

Kanı kemikle

Bir şey yaratacağım eşi benzeri görülmemiş.

Adı “İnsan” olacak

İlk insanı yaratıyorum.”

İşte günümüzden 4500 yıl önce yazılmış bir Babil şiiridir bu.

AKAD, BABİL dönemine gelince yani günümüzden 4000 yıl öncesine gelince orada da Ünlü Gılgamış destanında Nuh’un tufanı dediğimiz destan çıkıyor karşımıza. Yine dört büyük kutsal kitabımıza da alınıyor bu şiir de.

Düşüncelerin kaybolmasını önleyen silinmeyen tek vasıta olan geçmiş deki yaşayış tarzlarını acıları, sevinçleri, düşünceleri, korkuları, kahramanlıkları bu günlere getiren ve bu günün düşüncelerini de yıllar sonrasına götürecek olan tek vasıta yazıdır. Resimdir, sanattır.

Yazı sanatlar içinde vazgeçilmez bir ham maddedir. Olmazsa olmazdır. Mimarisi Edebiyattır. Mani gibi en basit yazılışla başlayan şiir, Öykü, destan, masal, anı, roman, deneme, tutanak, günlük, deneme, derleme, vs.vs. lar ise binaları.

Yazının mimarisinde şiir bir anlamda sığınılı veren ilk evdir. Dünyadır. Kabe dir.

İç karartan dünya sorunlarını def etmek için sevgi yeter de artar bile.

Bir maskarayı, bir şarlatanı, bir zilli külahı seyrederken, dinlerken nasıl ve neden unutuverir bir çok şeyi insanlar?

Biliriz hepimiz kendimizi. Biliriz de beni bizi bana bize anlatanlar nasıl olurda kalıcı olabiliyorlar burasını bir türlü anlayamaz bir çoğu insan yine de:  Neden?

Bir yerde bitmek zorundadır her şey.

Bitmelidir de…

Sanatçıların evet sadece sanatçıların birden fazla binden fazla sorumlulukları vardır bazen. Önce kendilerine karşı dürüst olmak zorundadır sanatçılarımız. Sonra topluma karşı. Bilimden yana, özgürlüklerden yana olarak.

Yardım olayında nerelere kadar ileriye gidebilirler ki insanlar?

Yardım vardır insanı insan kılar. Yardım vardır insana insanlığını bile unutturur. Yapılması gerekli yardımlar kadar yapılmaması gereken yardımlar da vardır bu açıdan bakıldığında.

Hiç üzerinize vazife değilken birinin bir derdini dinlersiniz. Ya da bir sırrını paylaşırsınız birinin. Elinizden gelen bir şey varsa ona yardımcı olursunuz iz de o sıkıntılı insan da mutlu olur.

Bir de bir an için şöyle düşünelim: Adamın biri cebinden bir tabanca çıkarıp size uzatsa, “ Allah rızası için beni şu anda vur dese.” Ne yapılması gerekir?

Normalde her aklı başında insanın cevabı “ Hayır” dır.

Yani, insanlık görevimiz çoktan bitmiştir. Kendi hayatımızı ve sorumluluklarımızı düşünmeye başlayıvermişizdir hemen. Ve de doğru olan da o dur.

Sanat sadece yaşatılmasından yanadır en sıkıntılı insanların bile. Umut bitmez sanatta.