Genetik yatkınlık, hormonal dengesizlikler, menstrüel akışın rahim dışına doğru geriye kaçması ve bağışıklık sistemi sorunlarının çikolata kisti oluşumunda rol oynayabildiğini ifade eden Medical Park Antalya Hastane Kompleksi'nden Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Op. Dr. Hakan Bilgesoy, “Bu faktörlerin bir araya gelmesiyle endometrial (rahim duvarı) dokuda iltihaplanma, kanamalar ve sonucunda çikolata kistleri oluşabilir. Çikolata kisti, adını içerdiği kahverengi renkli sıvı benzeri maddeden alır. Bu kistler genellikle yumurtalıklarda bulunur" diye konuştu.
'YUMURTALIKLARLA DAHA SIK GÖRÜLÜYOR'
Çikolata kistinin ağrılı adet dönemleri, pelvik ağrı, ilişki sırasında ağrı ve fertilite (doğurganlık) sorunları gibi bir dizi semptoma neden olduğunu söyleyen Op. Dr. Bilgesoy, “Bu durum, kadınların yaşam kalitesini büyük oranda etkileyebilir ve uzun süreli tedavi ihtiyacı doğurtabilir. Her 10 kadından 1'inde çikolata kisti görülmektedir. Rahim içini döşeyen (endometrium) tabakanın rahim dışı herhangi bir yerde yerleşmesi durumudur. Endometriozis en sık yüzde 65-70 oranında overlerde (yumurtalıkta) görülür. Bunun dışında, görüldüğü organlar karın içini döşeyen periton zarı, bağırsaklar, tüpler, mesane, vajina, üreter, eski operasyon dikiş bölgeleri, akciğerler, diyafram, beyin, göz, meme dokusudur" dedi.
ŞİDDETLİ ADET SANCISI GÖRÜLEBİLİR
Belirtilere değinen Op. Dr. Bilgesoy, “Endometriozis genellikle üreme çağında görülen, bazen hiçbir şikâyete sebep olmadan tesadüfen saptanan bir çikolata kisti şeklinde karşımıza çıkarken bazen de birçok tıbbi tedavi ve operasyon yapılmasına rağmen varlığını sürdürebilen bir hastalıktır. Şiddetli adet sancısı en sık görülen başlıca klinik durum olmakla beraber, sürekli hissedilen karın ağrısı, ilişki esnasında ağrı-yanma, kısırlık, dışkılama ve idrar problemleri olarak da karşımıza çıkabilir. Kimi kadında ise çok küçük bir lezyon şiddetli semptom yaratırken, büyük bir çikolata kisti herhangi bir bulgu vermeyebilir ve tesadüfen tanı konulabilir" ifadelerini kullandı.
TANI KONMA SÜRECİ
Detaylı bir anamnez, fizik muayene, ultrasonografi, MR gibi görüntüleme yöntemleri ve bazı kan değerlerine bakarak tanı konulabildiğini söyleyen Op. Dr. Bilgesoy, “Hastanın yaşı, çocuk durumu, klinik semptomlar ve muayene bulguları ile kişiye özel yapılmaktadır. Bazı hastalarda ilaç tedavisi yeterli olurken bazılarında ise direkt ameliyat kararı verebilmekteyiz. Bu ciddi hastalığın tanı ve tedavisi deneyimli hekimlerce yapılıp, hasta uzun yıllar boyunca takip edilmelidir" diye konuştu.