Türkiye uzun yıllardır emeğe ve emekçiye değer vermeyen, her şeyi maddiyata bağlayan, hiçbir işe saygı duymayan, her mesleği itibarsızlaştıran insanlarla doldu taştı.

Artık kimse meslek seçerken, o işi gerçekten severek yapıp yapmayacağını düşünmüyor. Herkes nasıl kolay yoldan para kazanırım derdine düşmüş durumda.

Mevzu bahis sadece para kazanmak da değil aslında.

Bizim asıl sorunumuz tembellik.

Herkes istiyor ki az çalışayım, masa başı bir işim olsun, çok uğraştırmasınlar, her ay düzenli maaşım yatsın.

Kendilerine ve işlerine saygı duymamalarını geçtim, bu tip kişiler başkalarının yaptığı işe de, verdiği emeğe de, mücadeleye de saygı duymuyor.

Mesela bir doktorsun. Sen üniversite sınavında derece yap, sonra 5 sene okulunu oku, yetmedi alanınla alakalı sınavlara gir sonra adamın biri gelsin, ‘Çocuğumun ateşini neden düşüremedin’ diye kafanda kaldırım taşı kırsın.

Sen gazetecilik oku, maddi manevi bir sürü zorluğa karşı göğüs ger, kar kış demeden sokaklarda haber peşinde koş, doğru olanı savunacağım diye bir sürü kişiyi karşına al, sonra sokaktaki bir amcayla konuştuğunda gelsin sana, ‘Başka meslek mi kalmadı evladım? Aç kalacaksın. Hapse gireceksin. İşten atılacaksın’ desin. Tüm bunların mümkün olduğu bir ülkede mücadele ettiğine mi üzüleceksin yoksa senin bir şeyleri değiştirme çabanı yok sayan bu zihniyete mi?

Ya da öğretmen olmak istedin diyelim. Mustafa Kemal’in yolundan giden, okuyan, araştıran, üreten, farkındalığı yüksek öğrenciler yetiştirme umudundasın. Ülkenin aydınlık geleceği olsun diye düşük maaşla sürekli tayin olma fedakarlığını göze aldın, ama ne oluyor? Atanamıyorsun. Ya da velinin biri geliyor, ‘Sen benim çocuğuma nasıl düşük not verirsin’ deyip, sana fiziksel şiddet uyguluyor.

Varsayın subaysınız. Bu memleket için canınızı ortaya koyuyorsunuz. Başkalarının aileleri mutlu olsun, huzurlu yaşasın diye kendi ailenizden vazgeçiyorsunuz. Sonra sizi türlü bahanelerle, vatana ihanet suçundan hapse atıyorlar. Ya da şehit oluyorsunuz, kendi varlığınızı, Türk varlığına armağan ediyorsunuz, televizyonlar 30 saniye haberinizi yapıyor sonra? Sonrası yok. Unutuluyorsunuz.

Peki ya emekçi kardeşlerimiz? Bu ülkede emeği en çok sömürülenlerden birisi de onlar. Emekçilerimiz, alın teriyle, rezalet güvenlik önlemleriyle, çok düşük ücretlerle, evine ekmek götürebilmek için uğraşırken, müteahhidin biri geliyor, hem inşaatın malzemelerinden hem de sizin emeğinizden çalıyor. İnşaat en kısa sürede bitsin diye insanları nefes aldırmadan çalıştırıp, ücretlerini vermeyip, kafasına göre işçi çıkartıyor ve çalışanlara hiçbir imkan sağlamıyor.

Ülkede artık iyi insan olmak değil, emek verip, işin en iyisi olsun diye uğraşan değil,

Para babası olan, her işi parasıyla yaptırmaya çalışan, emeğe saygı göstermeyen, okumaya ve araştırmaya değer vermeyen insan olmak kazandırıyor.

Kısacası Türkiye’de tek başına para, artık her türlü kapıyı açıyor.

Ekonomimizin, bilimimizin, sanatımızın bugün bu durumda olmasına sebep olan en büyük etken bence bu.

Üreten, tasarlayan, dünyanın önde gelen ülkeleri arasında olmak istiyorsak ilk önce bunu değiştirip, emeğe, çalışmaya, zorluklarla mücadele edene saygı duymayı, onları desteklemeyi ve yeni nesile de bunu aşılamamız gerekiyor.

Doktorların, ‘Acaba bugün bir hasta yakını tarafından darp edilir miyim’ diye korkmadığı,

Öğretmenlerin, ‘Acaba ay sonunu getirebilir miyim’, ‘Bu öğrenciye hak ettiği notu versem velisinden şiddet görür müyüm’ diye kara kara düşünmediği,

Gazetecilerin, ‘Acaba şu haberi yapsam hapse girer miyim’, ‘Okuldan mezun oluyorum ama acaba iş bulabilecek miyim’ diye endişelenmediği,

Subayların, ‘Acaba memlekete bunca emek verdikten sonra türlü bahanelerle beni de vatan haini ilan ederler mi’ diye kendine dert etmediği,

Emekçilerin, ‘Bugün paramı alabilecek miyim’, diye kafasından geçirmediği bir ortam sağlansın,

Bilim üreten insanlara araştırmaları için yeterli kaynak sunulsun,

Sanatla, sporla uğraşanlara sponsor olunsun,

Diyanet’e oluk oluk para akıtırken, Milli Eğitim Bakanlığı’nın bütçesinden kesilmesin,

Bakın bakalım ‘gavurun’ ürettiği arabaya binip,

Onun ürettiği filmleri izleyip, ‘Bizde neden böyle filmler yok’ diye iç geçirip,

Onların ürettiği akıllı telefonlara bir dünya para veriyor muyuz.

Sonuç olarak, gelişmenin birinci şartı verilen emeğe saygı duymak, üretenin yanında durup ona destek olmak ve meslekleri itibarsızlaştırmamak.

Ancak bunu sağladıktan sonra ‘Dış güçler’in karşısında durabiliriz!