Kınalı Kuzular Kurtlara Neden Kurban Edilsin…

Kadın cinayetleri gazetelerin değişmez üçüncü sayfa haberlerinin başında, televizyon kanallarının ana haber bültenlerinde artık düzenli haberler olarak verilmekte ve bu türden haberler çoğalarak sıradanlaşmaktadır. Kadın cinayetleri konusu toplumsal belleğimizde bir iz bırakmadan tarihteki yerini almaya devam etmektedir.

Kadın cinayetleri mi arttı, yoksa cinayetlerin simgesi haline gelen Ayşe Paşalı, Özgecan Aslan gibi hafızalarımıza kazınan isimlerden sonra algım mı daha seçici hale geldi bilemiyorum ama medyada yer alan kadın cinayetlerine daha çok rastlar oldum.

Haberlerin detayı insanın tüylerini ürpertiyor. Kadınlar, eşleri tarafından öldürülüyor. Kimi zaman pompalı bir silahla taranıp vücuduna kurşunlar doldurularak, tabanca ile göğsünden vurularak, bıçakla boğazı kesilerek, sopa ile kafası yarılarak… Kimi zaman sokak ortasında insanların arasında, kimi zaman çocuklarının gözleri önünde, kimi zaman eşinden kaçıp sığındığı ailesinin yanında ve kadının ailesi ile birlikte…

Erkek caniliğinin bu kadarına insanın yüreği dayanmıyor.

Aynı yastıkta kocamak için atılan imzalardan, bir ömür saygı ve sevgi ile yürütülme planları kurulan evliliklerden sonra işleri bu noktaya getiren nedir? Gazetelerde erkeğin caniliğine sebep olarak şunlar gösteriliyor:

Kadın, eşinden boşanmak istedi… Öldürüldü. Kadın, eşinden ayrılıp kendi ayakları üzerinde durmak istedi… Öldürüldü. Kadın, kocasının şiddetinden kurtulmak için polise sığında… Öldürüldü. Kadın, ekonomik olarak bağımsız olmak istedi… Öldürüldü. Kadın… Erkek tarafından… Öldürüldü…

Kabul etmek gerekiyor. Bu toplumda hala erkek egemen bir yapı var. Erkeklerin yıldızlarını parlatan gelenek ve görenekler geçerli. Bu erkekleri doğuran analar daha çocuk yaşından itibaren oğullarını “aslan parçası” olarak doğurup bu çerçevede yetiştiriyor. Kız çocukları uysal bir “kınalı kuzu” iken erkeklerin çocuk aslanlığı ileride daha perçinlenerek kuzuları yeme noktasına geliyor. Aptalca okşanan erkeklik gururlarına kız çocuklarının naifliği teslim ediliyor. Çocuk yaşında bile cinsiyetler arasına konulan ayrımlar ileride derin uçurumlar yaratıyor.

Aslan parçaları olarak yetiştirilen erkek çocukları ileride bir gün aniden korkunç bir kurta dönüşürken kınalı kuzu kız çocuklarının payına da uysal koyunlar olmak düşüyor. Doğanın doğal dengesi ise ne yazık ki değişmiyor. Kurt, kuzuyu yiyor.

Sorunun kökeni biraz da buradan kaynaklanıyor. Hala günümüzde kız çocuğu doğuran kadınlar boşuna doğum sancıları çekmiş addediliyor. Erkek doğur(a)madığı için dışlanan, üzerine bir başka kadının kuma getirilmesine razı bırakılan kadın, günümüzde bile bu toplumun bir gerçeği ve ayıbı olmaya devam etmektedir. Çok uzaklarda aramaya gerek yok. Hangimizin yakın çevresinde, semtinde, yaşadığı muhitte bir düzine kız çocuğundan sonra erkek çocuğu sahibi olan aileler yok ki? Kazı kazan misali her doğumda kız çocuğu dünyaya getiren kadına bir daha bir daha diyerek erkek aratılmaktadır. Birer makineden farkı kalmayan kadın bedeninden, erkek çocuğu çıkana kadar üretim devam ettirilmektedir. Acı ama durum bu!

Erkek çocuğunu da kız çocuğunu da dünyaya getiren bir kadın bunca aşağılanmayı hak edecek ne yapmaktadır?

Erkek adamın erkek çocuğu olur, aptallığından vazgeçmeyen anne ve babalar olduğu sürece değişen pek bir şey olmayacaktır.

Ne zaman ki erkek çocuğu dünyaya gelsin diye adanan adaklardan vazgeçilecektir, ne zaman ki kınalı kuzu kızlar, aslan parçası erkekler gibi daha doğumdan itibaren çocukların beynine ve yüreğine işlenen çağdışı eşitsizlikler ortadan kaldırılıp çocuklarımıza insani değerler aşılanacaktır işte o zaman kadın cinayetlerinin sonu gelecektir.

 

NOT: Muratpaşa Belediyesi Kadın ve Aile Hizmetleri Müdürlüğü tarafından düzenlenen 25 Kasım 2018 Pazar Günü Saat:18.30 da Soğuksu Mahallesi Bayındır Parkiçi Alyazma Anıtında yapılacak olan ‘Şiddetin Karanlığını Aydınlat’ isimli anma etkinliğine bekliyoruz.