Platformun yaptığı açıklamaya Antalya Bağımsız Milletvekili adayı Hakan Halim Okudan ve Türkiye İşçi Partisi (TİP) Antalya 1.Sıra milletvekili adayı Yunus Başaran ile 2.Sıra milletvekili adayı Barış Atay Mengüllüoğlu destek sağladı

Antalya özellikle Rusya-Ukrayna savaşının ardından aldığı düzensiz göç ile birlikte fahiş kira artışları yaşadı. Yaşanan artışların ve ekonomik krizin ardından kirasını ödeyemeyen birçok vatandaş evlerinden oldu. Kiraların bir anda yükselmesini fırsat bilen ev sahipleri daha yüksek kiraya alıcı bulabilmek adına düşük ücrette kirada oturan vatandaşlarını evden kovdu. Antalya’da yaşanan kira sorunları sebebiyle mahkemeler dolup taştığı için yargı çözümü araya arabulucu koyarak çözüm buldu. Yaşanan bu sıkıntılardan dolayı yaka silken Kiracılar Dayanışması Platformu üyeleri 4. kez Attalos Heykeli önünde toplanarak basın açıklaması yaptı. Kiracıların büyük bir çıkmaz içine girdiğini belirten platform kurucularından Cengiz Kul, son olarak getirilen arabuluculuk ve yüzde 25 sınırının soruna sadece yara bandı niteliğinde bir girişim olduğunu belirtti.

‘KONUT DEĞİL TOPRAK SATILIYOR’

Önüne gelene 400 bin dolara konut alma karşılığı vatandaşlık verilerek Türk halkı enflasyonla boğuştuğu yetmiyormuş gibi konutların değil toprakların satıldığını söyleyen Kul, “Bu ileride beka sorununa yol açacaktır. Şu an yoğun biçimde yabancılara sadece konut değil toprak da satıldığını görmekteyiz. Evet her şeye zam geldi ancak burada ki sorun şehre gelen zengin yabancılardır. Önüne gelene 400 bin dolara konut alma karşılığı vatandaşlık verilerek Türk halkı enflasyonla boğuştuğu gibi, bir de zengin yabancıların dolarlarına yem edilmiştir. Gençlerimiz ev kiraları yüzünden evlenemez duruma gelmiştir. Ülkemize sığınmacı olarak gelen mülteciler peş peşe çocuk doğururken bizim Türk halkı Dünya’ya çocuk getiremez hale gelmiştir. Buda Türk halkının genlerinin tükenmesine Türksüzleşmeye yol açmaktadır. Bu ülkede dar gelirli vatandaş hor görülmektedir” ifadelerini kullandı.

‘KİRA SORUNU OMUZLARA YÜK OLDU’

Antalya’da son dönemlerde yaşanan barınma krizine bazı ev sahiplerinin ve emlakçıların yol açtığını söyleyen Şerife Yavuz ise, “En büyük etkenlerden biri ise fırsatçılıktır. Bu durum hem ev sahipleri hem de emlakçılardan kaynaklanmaktadır. Bu durumun buraya gelmesinin en büyük sebepleri göç, ekonomi ve fırsatçılar olsa da, buna göz yummak da kira artışlarının kontrolden çıkmasına sebep olmuştur. Ama bizler sesimizi duyurmaya başladık. Üzerine alınanın alınması gereken herkes alınabilir. Buna siyasilerde dahil” dedi. Barınma sorununun Türkiye’de yaşayan milyonlarca insanın omzuna büyük bir yük olduğunu söyleyen Seda Kul’da, “Konut sorununun çözümü barınma ihtiyacının karşılanması amacıyla toplumun ortak yarar ve çıkarlarının bireyin yarar ve çıkarlarının üstünde tutulabileceği ve hakkın özüne ve ruhuna aykırı olmamak koşulu ile mülkiyet hakkına sınırlama getirilebileceği kabul ediliyor. Bu kapsamda devletler zaman zaman taşınmaz kiralama hakkına çeşitli yönlerden sınırlama getiriyor” ifadelerini kullandı.

‘MEVCUT İKTİDAR, GÜÇSÜZ MUHALEFET’

Konut sorunun siyasetin temel sorunlarından birisi olduğunu söyleyen Burcu Özer fahiş kira sürecinin bu noktaya gelmesindeki ana sebebin uygulanan yanlış politikalar olduğunu söyledi. Sorun karşısında mevcut iktidarı ve güçsüz muhalefeti gördüklerini söyleyen Özer, ” Evini kaybeden ve evinden çıkmak zorunda bırakılan ya da her an atılma, evsiz kalma korkusu ile yaşayan kişilerin kendilerine, ailelerine ve geleceklerine dair kaygıları ve konut yoksulluğunun ortaya çıkardığı sosyal, psikolojik ve sağlık sorunları çığ gibi büyümektedir. Konut sorunu siyasetin temel konularından birdir. Bu anlamda yaşadığımız bu sürecin mimarı olarak izlediği yanlış politikalar sebebiyle mevcut iktidarı ve güçsüz muhalefeti görmekteyiz. Konut krizinde devlet eyleminin fiili hareketlerine baktığımızda temel amacın konut krizini çözmekten ziyade, verili politik ekonomik düzeni korumak ve sermaye birikim sürecini desteklemek olduğunu görüyoruz. Yüzde 25 yasası, arabuluculuk yasası bunun örneğidir. Yapılmaya çalışılanlar devletin çözüm üretmekten çok refah ve konut alanındaki radikal talep ve mücadeleleri etkisizleştirmeye çalıştığını, konutun demokratikleşmesi taleplerini sistemin sürekliliğini sağlayacak alanlara yönlendirecek müdahaleler yaptığını göstermektedir. Konuta erişim hakkı 1948’den beridir Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Beyannamesi’nin temel maddelerinden biridir” diyerek konuşmasına son verdi.

Muhabir: AYŞEM SİCİM