Bu haftaki köşe yazımda Atatürk sevgisi ve bir ailenin yıllarca dededen toruna kadar yaşanan Atatürk sevgisiyle ilgili bir hikayeyi anlatmaya çalışacağım…

Yıl 1989. Hürriyet Gazetesi’nde çalışırken Bölge Müdürüm Erdoğan Kahya’nın talimatıyla her yıl Antalya’ya gelen Türkiye’nin sanayi anlamında İmparatoru olan Vehbi Koçla tanıştım. Vehbi beyi Antalya sevdalısı bir adam olduğunu, tanıştıktan sonra öğrendim. Her geldiğinde Sampi Kavşağı’nda bulunan Narenciye Araştırma Enstitüsü’ne gelir, o yemyeşil alanı gezer, şeker hastası olmasına rağmen turunç reçeli yemeden edemezdi. Kendisi ile de turunç reçelini kaşıklarken tanıştım. İlk etapta az konuşan, ciddi görünümlü ama biraz zaman geçirince oldukça neşeli, esprili, sıcakkanlı bir insandı rahmetli. Vefat ettiği güne kadar hep dost kaldık. Ailesinin bile bilmediği duygularını, düşüncelerini güvenini kazandıktan sonra bana anlatır sohbet ederdik.

Sohbetimiz geçmiş yıllara dönük olduğunda yeni Millet Meclisi’nin açılışı, Kurtuluş Savaşı kahramanlarından İsmet İnönü’nün çabalarını anlatırken, sık sık Atatürk ve silah arkadaşlarından sevgi ve saygıyla söz ederdi. Cumhuriyet’e ve Atatürk’e bağlılığını minnetle anlatırdı.

Aradan birkaç yıl geçmişti. Belek bölgesine ilk Golf Kulübü açıldığında, rahmetli Mustafa Koç ile tanıştık. Mavi gözlü, sarışın, geniş omuzlu bir gençti. En sevdiği spor golf olduğundan her yıl belki yılda birkaç kez gelir turnuvalara katılırdı. İlk açılış günü tek başına kafede oturmuş viskisini yudumlarken, yanına gelip selam verdim. 5 dakika masasına oturup konuşmak istediğimi söyledim ve buyur etti. Kısa bir golf sohbetinden sonra dedesinin dostu, babası Rahmi bey ile tanıştığımı söyleyince aramızda daha sıcak bir sohbet başladı. Dedesi ile onun arasında geçen anılarımı anlatınca kahkahayla gülerek aile dostluğumuzu onunla o anda pekiştirdik. Her geldiğinde dedesi gibi beni arar geldiğini söyler her fırsatta buluşurduk. Bazen haber yapar bazen de gelişini saklardık. Konuşurken birçok kez rahmetli İnönü ve Atatürk sevgisi ve Cumhuriyet bağlılığından söz eder siyasete aile olarak uzak durduklarını söylerdi.

İşte size anlatacağım hikaye de rahmetli Mustafa Koç’un Atatürk sevgisiyle ilgili. İşte o ilginç hikaye ve ATATÜRK….

Londra’daki Madame Tussauds Müzesi’nde Mustafa Kemal Atatürk’ün balmumu heykeli vardı. Ancak, Mustafa Kemal olduğuna bin şahit isterdi.

Raşitik bir vücut, alakasız bir surat, ne saçı benziyordu, ne göz rengi tutuyordu. Üstelik, müzede sergilendiği yer adeta kıyıda köşedeydi, büyük devlet adamlarına ayrılan bölümde değildi.

Müzeyi her sene bir milyon kişi ziyaret ediyordu, Türk vatandaşları gördükçe kahroluyor, yabancılar ise Atatürk’ü böyle tanıyordu. Londra’ya her giden aynı şikayetle dönüyordu. Mustafa Koç el koydu..!

Madame Tussauds müzesindeki tuhaf heykelden rahatsızlık hissedenlerin başında, varlığıyla onur duyduğumuz Profesör Yılmaz Büyükerşen geliyordu. Kendimiz yapmazsak, elaleme bırakırsak, olacağı bu diye düşünmüş ve sırf bu nedenle balmumu heykel çalışmaya başlamıştı. Büyükerşen’in çabalarından önce Türkiye’de balmumu heykel yapmak için malzeme bile üretilmiyordu. Dönemin hava kuvvetleri komutanı İbrahim Fırtına, Eskişehir’de görev yaptığı sırada, Profesör Büyükerşen’in çabalarına şahit olmuştu. Bir vesileyle bir araya geldiklerinde Mustafa Koç’a anlattı. Fikri ateşledi. Mustafa Koç, balmumu heykelde en yetkin ismimiz Profesör Büyükerşen’i aradı, projenin başına geçer misiniz diye sordu. Cevap, elbette evetti…

Koç grubu, Madame Tussaud müzesiyle temas kurdu, resmi teklifini iletti: “Atatürk heykelini değiştirmek istiyoruz, Profesör Yılmaz Büyükerşen’in kontrolünde olacak, gereken neyse yapmaya hazırız.”

Müze tarihinde böyle bir değişikliğin örneği yoktu. Mırın kırın ettiler, olmaz öyle şey filan dediler. Koç grubu bastırdı. Müze yönetimi iki şartla kabul etti. Müzenin baş heykeltıraşı, Profesör Büyükerşen’le birlikte çalışacaktı, Koç grubu tüm masrafları karşılayacak, üstüne 70 bin pound ödeyecekti.

Derhal kabul edildi. İki şarta, iki karşı şartla cevap verildi. Müzenin heykeltıraşı öncelikle Lord Kinross’un Atatürk biyografisini okuyacak, ardından Anıtkabir’i görecek, sonra heykele başlayacaktı. Çünkü Atatürk, sadece vücut ölçülerinden, fotoğraflarından ibaret değildi. Atatürk’ün dehasını, ışıltısını tanımadan, Türk milletinin Atatürk’e sevgisini, saygısını tanımadan, Atatürk’ü Atatürk’e benzetebilmesi mümkün değildi.

Atatürk’ün 50 yaşındaki hali yansıtılacaktı. 10 Kasım 1938’de vefatından hemen sonra alınan ve Anıtkabir’de korunan birebir yüz maskı kopyalandı. Vücut ölçülerini ve karizmasını ortaya koyan fotoğraflarını Profesör Büyükerşen verdi. Bir sene çalışıldı.

Gerçeğe yakışır, muhteşem bir heykel ortaya çıktı.  Koç Grubu’nun sözleşmesi gereğince, heykelin yeri değiştirildi. Ana salon tabir edilen, büyük liderlerin sergilendiği bölüme taşındı. Törenle açılışı yapılacaktı. Gününü Mustafa Koç belirledi. 10 Kasım 2005.

Ölüm yıl dönümünde, doğacaktı. 2003’te Koç Holding Yönetim Kurulu Başkanı olan Mustafa Koç’un, bu koltukta bizzat gerçekleştirdiği ilk sosyal sorumluluk projesi buydu. İlk imzasını Mustafa Kemal’le atmıştı. Mustafa Koç ”Atamızı aklımızda ve kalbimizde taşıdığımız biçimde, yani gerçek hatlarıyla tanıtmak istedik. Gururluyum, heyecanlıyım. Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu ulu önder Mustafa Kemal Atatürk, fiziken aramızda olmasa da, 20’nci yüzyılın liderleri arasında, peşinden kitleleri sürükleyebilecek karizmaya ve öngörüye sahip… İdealleri halen yaşayan, fikirleri ölümsüz bir başka lider yok. Atatürk Türkiyesi’ni çağdaş uygarlığın ilerisine taşımak, ülkemizi ve tarihimizi uluslararası platforma doğru tanıtmak için, üzerimize düşenleri yapmayı bir borç biliyoruz” dedi..