Dünya Sağlık Örgütü covit-19 virüsünü pandemi ilan ettikten sonra bütün dünya alarma geçti. Sağlık sistemlerinin en üst seviyede hizmet vermesi için bütün önlemler alındı.

Dünya ülkeleri sınırlarını kapatarak kendi içlerinde virüs salgınını önlemek ve hastalanan vatandaşlarını tedavi etmek için canla başla çalışmaya başladılar ve halen insanüstü bir gayretle sağlık sektöründe hizmet verenlerin mesaisi devam ediyor. Kimi ülkelerde salgın için kontrol altına alındığı ifade edilsede virüs yanı başımızda bizimle yaşamaya devam ediyor.

Benzer durum ülkemiz içinde geçerliliğini korumaktadır. Mart 2020 tarihinde ilk vakanın görülmesi ile başlayan korona mücadelesi bu gün itibariyle hiç hız kesmeden devam etmektedir.

Değişen tek şey içinde bulunduğumuz panik ve bulaşma korkusu oldu. İlk vakaların açıklandığı gün evimizin balkonundan dahi başımızı uzatmaya çekinirken, sokakta gezmekten korkarken bu günlerde “yeni normal” adı altında virüs ile dans etmeye başladık.

Davulun sesi uzaktan hoş gelir, korona vakaları şehirde tek tük duyulduğunda şehir efsanesi gibiydi. Acaba virüsü kapan kimdi, kimden bulaşmıştı, tedavi süreci nasıl olacaktı?

En çok da bilinmezlik insanı korkutur. Ölüm haberleri duyulmaya başlandığında kaygı ve korku düzeylerimizde artış oldu. Günlük korona tablosunu görmeden uyuyamaz hale gelmiştik. Ekrana çıkan korona uzmanı olan/olmayan herkesi kulak kesilerek dinledik.

Halk, virüs bulaşma riskine karşı kendince yoğun önlemler aldı. Dezenfektanların, kolonyaların, maskelerin bulunmadığı karaborsa da çok yüksek rakamlara satıldığı görüldü.

Haziran 2020 tarihinden sonra turizm sezonu ile birlikte başlayan rahatlama, kısıtlamaların kaldırılması, normal yaşama kontrollü geçiş süreci, fiziksel mesafe derken ülke olarak biraz nefes aldık. Bu nefes kısa sürdü.

Kurban bayramı, nişanlar, düğünler, piknikler, tatil nedeniyle yaşanan insan hareketliliği, açılan alışveriş merkezleri derken gelinen son noktada yapılan açıklamalara göre virüs bulaşan insan sayısında azalma değil artış olduğu yönünde oldu. 

Bu artışı fark etmek için artık Sağlık Bakanlığı tarafından açıklanan turkuaz renkli virüs tablosuna bakmaya gerek kalmadı. Çünkü vakalar yanı başımızda. Ailemizden biri, iş arkadaşlarımız, tanıdıklarımız, komşumuz derken virüsün bize ne kadar yakın olduğunu fark ettik.

Korona davulu yanımızda çalıyordu ve sesi de hiç hoş gelmiyordu.

Bu hafta içinde en çok vakanın Ankara’da olduğu açıklandı. İkinci Wuhan olarak haberleştirildi. Diğer şehirler için de benzer artışlar devam ediyor.

Çaresizlik içinde korku filmi gibi olup bitenleri izlemek ve tek çare olduğu ifade edilen aşıyı beklemekten başka umarımız gözükmüyor. Sıklıkla dile getirilen mesafe kuralları, maske ve temizlik de yapabildiğimiz tek korunma yöntemi.

Sessiz düşman virüsün ayak sesleri kulağımızın dibinde. Belki de meşhur teori gerçekleşecek: Hepimiz bir gün korona olacağız!