Geçmiş zamanlardan birinde hamile bir kadın, komşusuna misafir olur. Oturdukları odada dalları limonlarla dolu olan büyük bir limon ağacı görür. Canı çok limon ister ama utandığı için bir türlü bu isteğini komşusuna söyleyemez. Bir ara komşusu mutfağa gidince o, yakasından çıkardığı bir dikiş iğnesini limona batırır ve deldiği yerden limon suyunu emmek suretiyle bu arzusunu tatmin eder. Nihayet bir erkek evladı dünyaya gelir. Çocuk dolaşma, oynama, daha doğrusu yaramazlık yapma çağına gelince dışarı çıkar. O zaman bazı insanlar tulukla su taşırlar. Bu çocuk eline bir çivi alır ve su taşıyan adamların arkalarına takılır. Tulukları deler ve akan sudan içmeye başlar. Bu durum birkaç gün böyle devam edince hemen çocuğun babasına bu durumu anlatır, bu yaramazlığından dolayı oğlunu şikâyet ederler. Adam düşünüp taşınır. Çocuğunun niçin böyle yaptığına bir türlü akıl erdiremez. Durumu hanımına anlatır. Çocuğun niçin böyle yaptığını sorar. O da başından geçen hadiseyi olduğu gibi eşine anlatır. Bu işin nerden kaynaklandığını anlayan kocası, karısına:

– Hemen komşuya git ve hareketini anlat, sonra da helallik dile. Şayet böyle yaparsan öyle zannediyorum ki oğlumuz da bu garip hareketlerden vazgeçer, der. Kadıncağız komşusuna gidip vaktiyle başından geçen hadiseyi anlatır. Kendisinden özür diler, hakkını helal etmesini ister. Komşusu da bu duruma çok üzülür. Neden o zaman limon istemediğini değil bir limonun ağaçta bulunan bütün limonların ona feda olmasını belirten komşu hakkını helal eder. O zaman Allahü Tealanın izniyle çocukları da bu garip hareketlerinden vazgeçer.