Bugün Çalışan Gazeteciler Günü. Bir gazeteci olarak gazetecilerin sorunlarının sadece bu tarz günlerde hatırlanması gerçekten içler acısı. Kimse basını normal günlerde hatırlamazken, bu tarz günlerde herkes başlar ‘Basın özgür olsun’ diye nağralar atmaya. Sektörün sıkıntılarından söz edeyim size. Gazeteler ve televizyon sahiplerinin birçoğu başka işlerle ilgilenmekte. Hal böyle olunca da baskı altına alınması daha kolay hale geliyor. Gazeteler birini eleştirdiklerinde, eleştirdikleri kişiler gazeteye saldırmaz. Gazete sahibinin diğer işlerine saldırır. Buda o gazete ve televizyonun bağımlı olmasını sağlıyor. Tabi tek sorun bu değil. Bunun yanı sıra hayatında sokaklarda koşturmanın, gece gündüz çalışmanın, aç susuz kalmanın ne demek olduğunu bilmeyen birçok gazete patronu çıktı ortaya. Bu gazeteci olamayan patronlar sayesinde, bütün ay boyunca gecesini gündüzüne katan muhabir geçinemediği asgari ücreti bile alamaz hale geldi. Tek sorun patronlar olsa yine iyi. Bunun yanı sıra gazeteci birde devlet büyüklerinin hakaretlerine maruz alıyor. Eskidendi istediğini soran gazeteciler, şimdilerde bırakın soru sormayı, ağzını açsa içeri alınır korkusuyla konuşamaz oldular. 10 Ocak Çalışan Gazeteciler Günü’nde hatırlanan gazetecilerin normal günlerde derdini anlatacak bir yer bile yok. Büyüklerim hep derdi ‘Gazeteci herkesin hakkını savur, ancak kendi hakkını savunamaz’ diye. Buda en acı durum.

Biz gazeteciler işten çıkarılma korkusundan bırakın hakkını savunmayı, çalıştığımıza dua eder hale geldik. Basının geçmişini ve şimdisini en iyi anlatanlardan biri de gazetemiz İmtiyaz Sahibi Ali Cem Çon’du. Çon şöyle anlatıyor basını:

“Hayata karşı masumiyetimizi kaybettik. Basın çok değişti. Basının kuralları bile değişti. Eskiden habere göre yer veren gazeteler, sayfa satmaya başladılar. Oysa bize bu işi öğreten hocalarımız ‘Kalemini kır, ama satma’ derlerdi. Şimdi kalemini değil, sayfalarını satan gazeteler var. Önce sayfalarını, sonra ruhlarını, sonra da gazetelerini sattılar. Çok zengin oldular, çok güçlü oldular. Hayattaki tüm hayallerini gerçekleştirdiler. Ama karakterlerini, ideallerini, kişiliklerini kaybettiler. Ben hala saf bir şekilde, son saydıklarımın daha değerli olduğunu düşünenlerdenim. Oysa onların yolu o kadar kolaydı ki, iki yala, bir şapla ohhhh tüm iktidar nimetleri sende. Neyse bu faslı uzatmak istemiyorum,  çünkü konu girdap gibi.”

Patronum bize hala ‘Kalemini kır, ancak satma’ der. Belki de böyle patronların sayısı her geçen gün azalmakta. Bazı gazeteciler için her şey para olmuş olabilir ancak Atatürk’ün yolundan gitmek yakışırdı biz gazetecilere. Ne güzel söylüyor Mustafa Kemal Atatürk, “Türkiye basını milletin gerçek ses ve iradesinin doğduğu yer olan cumhuriyetin etrafında çelikten bir kale oluşturacaktır. Bir düşünce kalesi, düşünce yolu kalesi. Basın görevlilerinden bunu istemek, cumhuriyetin hakkıdır.” Her konuda olduğu gibi yine Atatürk’ü hayal kırıklığına uğrattık. Şimdilerde para için gerçekleri saklayan gazeteciler, acaba yastığa başınızı koyduğunuzda vicdanınız nasıl rahat ediyor?