Bugün size kimin yazdığını bilmediğim ancak sosyal medyada gördüğüm bir yazıyı paylaşmak istiyorum. ‘Güç’ kelimesi okurken, bile insana bir cesaret veriyor. Nedir bu güç? Bir zamanlar insanların varlığından haberdar olmadıkları ormanda akşamüstüydü. Ormanın ortasından geçen patika yolunun kenarındaki bir elma ağacı dalının üstünde Bilge Baykuş’la çaylak öğrencisi Farecik evren hakkında sohbet ediyorlardı. “İşte evren karşımızda duruyor ve hepsi bu! ” dedi Farecik elma ağacının tepesinden görünen uçsuz bucaksız yeşillliği işaret ederek. Bilge Baykuş ise hoşgörülü ve bilgiç bir şekilde başını sallayarak, ” Yaratılmış dünya sonsuzlukta küçük bir parantezdir yalnızca.” dedi. Farecik kendisinin haklı olduğunu düşünüyor olmalıydı ki kollarını kavuşturup demin gösterdiği yeşillliklere doğru baktı, daldı gitti. İkisinin bu derin sessizliği, Baykuş’un patikadan kurnaz Tilki ile dostu Ceylan’ın konuşmalarını duymasına neden oldu: “Kurnazlık fiziksel güçten daha mı üstündür? Gene saçmalama Tilki. ” dedi Ceylan’ın bıkkın sesi. “Bana inanmıyor musun? Sana kanıtlayacağım. Ormanın Kralı Aslan’ı kurnazlığımla alt edeceğim. O zaman kim saçmalıyormuş göreceğiz!” “Kendini yine küçük düşüreceksin aynı bir önceki gibi ve ondan  önceki ve ondan önceki ve ondan önceki… Beni de utandırıyorsun !” Ceylan alınmış gibi konuştu. “Ama halâ dostumsun. ” dedi Tilki ve sesleri uzaklaştı. Bilge Baykuş yerinde kıpırdandı, öğrencisine baktı. Farecik derin düşüncelere kapılmış, konuşulanları duymamıştı. Baykuş memnun memnun gülümsedi, ” Bakalım bundan ne çıkaracağız?”

ERTESİ GÜN

Ertesi sabah gün ağarırken, Tilki kenarları şekerlemelerle dolu, tepesinde kocaman bir kiraz olan, üç katlı çikolatalı bir pastayı saraya götürüyordu. Kıkır kıkır gülerek, kendi kendine ” Pastanın içine karıştırdığım zehirli mantarlar Kralın işini bitirecek ! Ben de kurnazlığın fiziksel güçten üstün olduğunu kanıtlayacağım.” dedi. Pastayı servis arabasıyla çalılıkların içinden saraya doğru itip çömeldi ve izlemeye başladı. Ertesi sabah Kralın penceresinin önüne, her sabah şarkı söyleyerek onu uyandıran Minik Kuş, odada parıl parıl parlayan bir taş gördü. Aklına bir kurnazlık geldi : ” Ben her sabah güneş doğarken buraya konuyor, Krala en iyi konserlerimi sunuyorum. Peki o karşılığında ne yapıyor? İltifatlar yağdırıyor. Dünyadaki en iyi sese sahip olduğumun ben de farkındayım. Bence, tüm bunlara karşılık bu taşı almamda bir sakınca olmaz. Bir teşekkür, asla bir taş kadar değerli olamaz.” Tüm hayvanlar meraklı bir bekleyiş içerisindeydi. Küçük Sincaplar gücün kurnazlıktan üstün olduğu kanaatindeydiler, Porsuk tam tersini savunuyordu, Yaşlı Kaplumbağa’nın ise umrunda değildi. Ceylan’a gelecek olursak… Kendisine soranlara cevabı şu şekildeydi: “Eğer Tilki bir şeyi savunuyorsa, o şey muhtemelen yanlış bir şeydir. Zira, geçmişten beridir bir tilkinin doğruyu savunduğu görülmemiştir.” Tilki, Kralın geleceğinden o kadar emindi ki, saatin tik takları hızlandıkça ve Kral ufukta görünmedikçe telaşlanmaya başladı. Son on dakika kala bombayı kapatmaya yeltendi fakat Kral’ın adamları sık çalılıkların arasında görününce vazgeçti. Tilki Kralı yanlarında göremese de muhafızların uzattığı cevap mektubunu açtı: “Benim gücüm yalnızca beni çok seven halkımdan gelmektedir. Fiziksel güç önemsiz bir sıfattır. Önemli olan ise aklın ve kalbin uyumlu çalışmasıdır. Halkıma, bu incelikleri için teşekkür eder, gelmediğim için hepsinden teker teker özür dilerim. Sevgiler, Kral.” Ve bomba patladı. “Ben söylemiştim.” dedi Ceylan gururlu gururlu, ” Tilkilerin söylediği hiçbir şey doğru değildir.” Hayvanlar, Tilki’nin ölü bedenine bakıp fiziksel gücün kurnazlıktan üstün olduğuna karar verdiler ve evlerinin yolunu tuttular. İnsanların varlığından haberdar olmadıkları ormanda akşamüstüydü. Ormanın ortasından geçen patika yolunun kenarındaki elma ağacının dalının üstünde, tüm olup biteni izlemiş olan Bilge Baykuş ve çaylak öğrencisi Farecik oturuyordu.

“Eeee?” dedi Bilge Baykuş, “Sence buradan çıkardığımız ders nedir?” Farecik gözlerini elma ağacının tepesinden görünen uçsuz bucaksız yeşilliğe dikti. Bir süre sonra, ” Galiba iyi niyetin, kötü niyetten üstün olduğuna dair bir şey?” dedi. Bilge Baykuş memnuniyetle başını salladı ve beraber evren hakkında konuşmak ve çay içmek üzere patikadan Baykuş’un evine doğru yürüdüler.