Pandemi nedeniyle sokağa çıkma kapsamı çerçevesinde Cumartesi ve Pazar günleri gazetemiz yayınlanmadığı için bizde Cuma ve Cumartesi günleri ofisi açmıyoruz. Geçtiğimiz Perşembe günü de ofise biraz geç gelince bütün ayarım kaçtı. Bu ayar bozukluğunun faturası ise ilaçlarıma çıktı. Her gün altı ilaç kullanmam gerekiyor ve ben hepsini ofiste unuttum. Bu ilaçlardan 2’si de hayati önem arz ediyor. Bu durumu Cuma sabahı fark edince düştüm yollara. Cuma günü sokağa çıkma yasağı olduğu için mecbur nöbetçi eczaneyi bulacağız. Evim Konyaaltı’nda olduğu için Konyaaltı’ndaki tek nöbetçi eczaneye gittim. Neyse çok zorlanmadan buldum ki, bir de ne göreyim kuyrukta en az 40 kişi var. Kaldırımda kuyruğun ucu görünmüyor. Oysaki 2 hafta önce Konyaaltı’nda başka bir nöbetçi eczaneye gitmiş, benzer bir durum ile karşılaşmıştım. İçimden söylendim “Eşeklik bende. İki haftada nüfus mu azaldı, nöbetçi eczane mi arttı” diye. Neyse ver elini Muratpaşa’daki nöbetçi eczaneye. Özenle saklanmış bir sağlık ocağının yanında yine özenle saklanmış bir eczane. Kısa bir kuyruktan sonra sıra bana geldi. Eczacı kalfasına ilaçları söyledim. “Biri var, diğeri yok. İsterseniz getirtelim” dediler. Ne kadar süreceğini sorunca 30- 40 dakika yanıtını aldım. Ben şok. Tabi olan ilacı aldım ve yeniden ikinci ilacımı almak için başka bir eczaneye doğru yola revan oldum. İlk ilacı içmenin mutluluğunu yaşayarak, Muratpaşa’nın 2. nöbetçi eczanesine gitmek üzere navigasyona bilgileri girdim. Meltem tarafından gittik ve Jandarma’nın arkasına geldim. Navigasyondaki abla ısrarla nöbetçi eczanenin sol tarafımda olduğunu söylüyor, ancak orada işyeri bulunmuyordu. Neyse araçla durup sağa sola bakarken sitenin içerisinde bir kalabalık gördüm. Aklıma iki ihtimal geldi ki, bence ikisi de birbirinden saçmaydı. İlki ilaç almaya gelen hastalar eczaneyi bulamadan ölmüş, bu nedenle burada dağıtılan helva kuyruğuydu. İkincisi daha da saçmaydı. Sitenin içerisinde eczane vardı. Allahtan ikincisi doğruymuş, şükür ölen kalan yok. Neyse ikinci ilacımı da buradan aldım ve ‘ilaç’ temalı gezimi tamamladım.

Bu geziden de aklımda birkaç soru kalmadı değil.

1 – Nöbetçi eczane sayısı neye göre belirleniyor. Nüfusa göreyse niçin Muratpaşa’da 6, Kepez’de 4, bazen 3 eczane var? Cumartesi günü ise Konyaaltı’nda iki nöbetçi eczane vardı. Taban alanına göreyse Antalya’nın en büyük ilçesi Döşemealtı’nda neden 1 adet bulunuyor.

2 – Bu kadar uzun kuyruklar, sosyal mesafenin hiçe sayıldığı bir ortamda riskli değil mi?

3 – Eczanelerin yıllardır ana caddelerde olmasına alışığız. Çünkü bu sayede rahat bulunuyor. Bir sitenin içerisinde eczane kurulmasına nasıl izin verilir? Bu yasalsa, ruhsatında işyeri olan bir binanın 3. katına da eczane kurulabilir mi? Kurulursa nöbetçi olabilir mi? 

4 – Bir eczane nöbet tuttuğu gün nasıl olurda tansiyon ilacı gibi çok satılan bir ilacı elinde bulundurmuyor?

Yani neresinden tutsanız elinizde kalıyor. Bence bir dönem yaptığı okuldan, Türkiye genelinde ürettiği projelerle ülkenin yıldızı olan Antalya Eczacı Odası’nın devreye girmesi gerekiyor. Son yıllarda özellikle döviz kurundan dolayı büyük sıkıntı yaşadığını bildiğim eczanelerin, yine de bazı konuları önüne alıp yeniden değerlendirmesi gerekir. Çünkü bir iş sizi ekonomik olarak tatmin etmezse, bu işi yapmama hakkınız vardır. Ancak hizmet kalitesini düşürerek bu işi yapmanız hem doğru, hem de etik değildir. Yarın bir gün 3 harfli marketler bir zamanlar olduğu gibi gözü ilaçların satımına dikerse, bu kez arkanızda destek olacak halkta bulamazsınız.

Esen kalın…