Önceki gün sabah saatlerinde bir tanıdığımız tarafından arandığımızda kötü olayı öğrendik. Bizi arayan tanıdığımız, eşinin akrabası olan Özcan Kuzu’nun taş ocağında yaşamını yitirdiğini, bunun için yaşadıkları kent merkezinden olay yerine doğru seyir halinde olduklarını söylediler.

Olay gazetelere, haber sitelerine,“feci kaza” ya da “facia” başlıkları ile kısa bir haber olarak geçti. Serik İlçesi’nin Haskızılören Mahallesi’ndeki mermer ocağındaki olayda 28 yaşındaki Özcan Kuzu, kamyonla saha temizliği yaparken uçuruma yuvarlanıp yaşamını yitirmişti. Haberdeki saha temizliğinin ne olduğunu fotoğraflardan anlayabiliyoruz. Ocaktaki işe yaramayan taşların ormana, vadilere vahşice dökülmesinin adı “saha temizliği” olmuş.

O taşlar oradan nasıl kaldırılacak? Daha doğrusu kaldırılacak mı? Mevcut yönetmeliğe göre 20 yıl sonra kaldırılması, sahanın yeşillendirilmesi gerekiyor? Bunun yapılmayacağını, orada bir daha doğal yaşamın olmayacağını yasayı hazırlayanlarla, ocakçılarda iyi biliyorlar. Yapanın yaptığı yanına kar kalacak.

Olayın geçtiği yerin adı mahalle olsa da bildiğimiz mahallelerden değil. 5 – 6 yıl öncesinin köyü. Haskızılören, Serik’in ilçe merkezine 60 kilometrelik mesafe ile en uzak köyü idi. Isparta sınırındaki bu mahalleye ulaşmak kolay değil. Bu yüzden savcı, kazada yaşamını yitiren Özcan Kuzu’nun cenazesinin ilçeye getirilmesini istemiş. Bu soruşturmadan ne çıkacağını yaşayıp göreceğiz. Gerekli iş güvenliği önlemlerinin alınıp alınmadığı merak konusu.

Her ne kadar Serik’e 60, Antalya’ya 90 kilometre uzakta olsa da ölümlü feci kazanın meydana geldiği Haskızılören, kent merkezinden rahatça görülebilir. Çünkü oradaki taş ocakları dev bir dağı haritadan sildi. Yenilerini silmeye de devam ediyor. Bu yüzden başını kuzeye çeviren herkes, oradaki doğa katliamını, büyüyen yarayı çıplak gözle Antalya’dan izleyebiliyor. O yaralar binlerce yılda izlenecek.

Haskızılören’in yaşadıkları birkaç kişinin elde edeceği rant uğruna nelerin feda edildiğinin  göstergesidir. Deniz seviyesinden yaklaşık 900 – 1000 metre yüksekliğindeki bu köy, çok eski bir yerleşim merkezi. 80 – 90 kilometreden Akdeniz’i gören, deniz klimasının ulaşabildiği bir yer. Yapılan araştırmada buranın kiraz için çok uygun olduğu anlaşıldı. Tarım Bakanlığı, 2000’li yıllarda köylüye 10 bin kiraz fidanı dağıttı.  Kiraz fidanları bölgeyi sevdi. İhracat şansı olan Napolyon kirazlarından bol ürün alan köylülerin yüzü güldü.

Ama bu sevinçleri kısa sürdü. İlk ürünlerini aldıkları yıllarda bahçelerin hemen üzerinde taş ocağı açıldı. Ocağın tozları yeni yetişen kiraz ağaçlarını tehdit etmeye başlayıp üretim düşünce köylüler durumu yetkililere anlatmaya çalıştılar. Fakat kimse ilgilenmedi. Kiraz üretimi için proje hazırlayan devlet, bunu yok edecek olan taş ocaklarını engellemedi. Köyde kısa sürede yenileri açılmaya başlandı. Bu arada dökülen binlerce ton taş atığı ormanları, tarlaları doldurdu.

Ölümlü kazanın yaşandığı Haskızılören böyle bir yer. Taş ocakları açılıncaya kadar köy kökenlilerin dışında çok sayıda insanın arazi alıp yerleşmek için can attığı mahalle, bugün adeta ölüm kalım mücadelesi veriyor. Birkaç kişinin, birkaç yıllık kazancı uğruna kötü kaderi ile baş başa kalmış durumda.

Emeği geçenleri kutlamak gerekiyor.