Antalya dünyada eşi benzeri çok az görünen bir coğrafi yapıya sahip. Çok farklı medeniyetlerin yaşadığı bu toprakların her karış toprağının altında da farklı bir medeniyet yatmaktadır. Bu tarihi zenginliği Akdeniz’in bitkisel örtüsü, denizi, ormanları ve Beydağları süsler. Bu güzel kentte 4 mevsim bir arada yaşanır. Ocak şubat aylarında denize girilirken, aynı gün Beydağları eteklerinde kayak yapmak mümkündür.

İşte sorun da burada başlıyor…

Kış aylarında denize giren bir turist aynı gün Beydağları’nın zirvesinde yer alan Saklıkent’te kayak kayarak unutulmaz bir tatil yapma şansına sahip. Yetkililerin ilgisizliği yüzünden Saklıkent adeta ‘’Beni keşfedin, gelin kayak turizmiyle yaşayın’’ der gibi sessizce kaderini beklemektedir.

Keşfedilmesine keşfedilmiştir ama ne devlet yetkilileri, ne Turizm Bakanları, ne de yerel yönetim Saklıkent’in yapılanması için, tanıtımı için yeterli çaba göstermişlerdir. Yerel yöneticiler nedense konudan bihabermiş gibi davranmaktadırlar.

Ben Saklıkent’in ismini ilk kez 1984- 85 yıllarında TRT Bölge Müdürü aynı zamanda Antalya Gazeteciler Cemiyetinin ilk Başkanı olan rahmetli Nuri Dağtekin’in bir sohbetinde duymuştum. Hürriyet Gazetesi Bölge Müdürü Erdoğan Kahya ile sohbetinde Saklıkent’den söz ederek “Burası iyi bir tanıtımla turizme kazandırılırsa sahil turizmi kadar ilgi görür ve turizm yelpazesi genişler’’ dediği dün gibi aklımda. Bu tanıtımın hükümet, turizmciler ve basın işbirliği ile olabileceğini sözlerine eklemişti.

Yıl 1988. Milliyet Gazetesi’nde çalışırken turizm ve magazin ağırlıklı haberler yapıyordum. Aklımda hep Saklıkent’i görmek ve Nuri Baba’nın dileğini yerine getirmek vardı. İlk kez ben ve gazeteci Deniz Akgün birlikte Saklıkent’e gitme kararı aldık. Haberimizin ses getirmesi için bir sanatçı bulmak zorundaydık…

O yıllarda sık sık isminden söz ettiren güzel fiziği ve danslarıyla Samira isimli sanatçıyı Saklıkent’e çıkarmaya ikna ettim. Yola koyulduk. Yolu bilmiyorduk. Köylülerin tarifi üzerine yola çıktık. Yollarda ne bir tabela, ne de bir işaret vardı. Biz dağa çıkalım derken dağda yağan kar erimiş, yollar çamurdu. O kadar ki derin çamur aracımızı yuttu. Yol keçi yolu. Araba uçuruma doğru kayıyor. İmdat diye bağırmaya başladık. Sesimizi ancak avcılar duyabildi. Bir şeyler yapılmalıydı ama yapılacak pek bir şey de yoktu. Kaymayı durdurmaya çalışırken bir avcı yolu göstererek buradan Saklıkent’e ulaşabileceğimizi ve yardım getirebileceğimizi söyledi. Beydağları sis ve dumanla kaplı bir metre ötesini görmek mümkün değildi. Gençlik yıllarımda 10 bin metre Milli takım atleti olduğumdan var gücümle koşmaya başladım. Ben yola çıktığımda aracın 2 sağ ön ve arka tekeri uçurum boşluğuna kadar kaymıştı. Ne kadar koştum bilmiyorum ama nihayet Saklıkent’e ulaşmıştım. Traktör yardımıyla aracımız kurtulmuştu.

Ölümden dönmüştük.

Ne ben ne de arkadaşlarım yılmadık. Daha sonraki yıllarda Saklıkent’e çıkmayı gelenek haline getirdim. Her yıl Türkiye’nin ünlü sanatçıları Sibel Can, Hülya Konuk, Burhan Çaçan gibi ünlülerle önce deniz sefası daha sonra Saklıkent’te kayak sefası yaparak haberlerimi taçlandırdım. Sadece sanatçılarla değil, Saklıkent’te defileler düzenledim. O yıllarda ESLINE Mankenlik Ajansı sahibesi Esra Keskinol mankenleriyle büyük destek verdi. Antalyalı iş adamı rahmetli Mustafa Kıvrak da bu tanıtımda ‘’Her şey Antalya için’’ diyerek zaman zaman destek oldu. Ben tam 20 yıl boyunca hiç aksatmadan bu tür haberleri hep yaptım. Bakanlarla, belediye başkanlarıyla, valilerle, turizmi temsil eden sivil toplum kuruluşlarıyla konuştum. Saklıkent’i tanıtmak için destek istedim. Her yıl dış ülkelerde fuar fuar gezerek otelini doldurmak için koşuşturan turizmciler nedense bu güzel turizm beldesi için duyarsızlar. Sadece karayolları yolu asfaltlayıp bu günkü tabelaları koydu. Yağan yağmurlarla birlikte asfaltın önemli kısmı tahrip oldu. Turizm Bakanlığı ve yerel yöneticilerle turizmciler hiçbir destek sunmadılar. Defilelerle sanatçılarla çalışmamı sürdürürdüm. Yerel gazete ve televizyon sahibi olan Bülent Eyilik birkaç yıl SNOWBORD yarışmasıyla katkı sundu. Aradan yıllar geçti…

Bir Uludağ, bir Palandöken’in çeyreği kadar bir gelişme Saklıkent’te gösterilmedi. Yollar hala yetersiz. Turizmciler, bakanlık, yerel yöneticiler hala ilgisiz.

Ben ve arkadaşlarım ölümü göze alarak başladığımız bu yolda hep yalnız kaldık. Ne bir kurum, ne bir yetkili bir teşekkürü bile çok gördüler. Söz verdiler, yapmadılar. Bana ancak yalan söylemekle yetindiler. Yıllarca hep üç maymunu oynadılar.

Oysa Saklıkent Antalya için bir nimet…

Bir günde 4 mevsimi yaşamak…

Dünyada kaç kent bu zenginliğe sahip…

Bu kentte yaşayanlar, bu kentte para kazananlar bu halka borçludur..

Sıra sizde körler, sağırlar ve dilsizler…

Benden bu kadar….