Manavgat yangınında Evrenseki’de onlarca ev ile tamamen yanan, doğal yaşamla sanatın buluştuğu Till And Deniz Artist Habitat’ın (TADAH) sahibi Deniz- Till Rautert çifti, felaketin boyutunu anlatabilmek ve kaybettikleri yaşam alanlarına veda etmek için küllerin arasında dans etti

Manavgat’ta Türkiye’nin en büyük orman yangınından sonra bir taraftan yeni filizler ortaya çıkarken, diğer taraftan yaralar sarılıyor. 2 binin üstünde evin de küle döndüğü yangında, 2014 yılında flamenko eğitmeni Deniz ve jonglör sanatçısı Till Rautert çifti tarafından kurulan TADAH isimli sanatevi de tamamen yandı. Eşinin babasını ziyarete gittikleri Almanya’dayken yangın haberini alan çift, döndükleri Manavgat’ta yaşam alanlarının yok olduğunu gördü. Sanatçı çift, küllerin içinde dans ederek, hem felaketin boyutuna dikkat çekmeye çalıştı hem de kaybettikleri sanatevlerine veda niteleğinde dans videosu hazırladı. Hem yurt dışından hem de Türkiye’den yüzlerce sanatçı ve doğayla uyumlu yaşam tutkunlarının flamenko, jonglörlük, akrobasi, permakültür, yoga, helohop gibi eğitimlerin de verildiği tatil konseptiyle misafir edildiği TADAH’ta yaralarını sarmak ve sanatçıların yeni gelecek kurabilmeleri için Almanya, İngiltere, İspanya ve Türkiye’den birkaç arkadaşın bir araya gelerek Berlin merkezli ‘Betterplace.me’ aracılığıyla başlattığı yardım kampanyasındaki bağış miktarı, bugüne kadar hedeflenen tutarın neredeyse yarısına ulaştı.

PANDEMİDE İKİZLERİ DOĞDU

Pandemiden kısa süre önce Tao Can ve Doa Su adını verdikleri ikizleri dünyaya gelen çift, bu süreçte TADAH’tan dışarı çıkamadı. Yangın sürecini anlatan Deniz Rautert, “Eşimin Almanya’daki ailesi risk durumunda olduğundan ziyaret için bütün aşılarımızı olmayı bekledik. Eşim de eski olduğu için köyde yıkılan evlerin direk, kalas, kapı, pencere gibi geri dönüşüm malzemelerini toplayıp 7 bungalovu kendi elleriyle yaparak bu süreci değerlendirdi” dedi. Temmuz başında aşıları tamamlanınca ikiz çocuklarını da görmeleri için eşinin babasını ziyarete Almanya’ya gittiklerini belirten Deniz Rautert, 3 hafta sonra dönmeyi planlarken, 29 Temmuz’da telefonda yangın haberini aldıklarını söyledi. Deniz Rautert, “Pandemi nedeniyle tüm eğitimlerimizi ertelemek zorunda kaldık. Pandemi sürecinde ayakta kalmak için yüklü tutarda borç almak zorunda kaldık. Almanya’ya gitmeden önce tüm hazırlıklarımızı tamamlamıştık. Eylül 2019’da yaptığımız son atölyeden sonra ilk defa 2021 Ağustos sonunda yeniden eğitimlerimiz başlayacaktı. Sonra maalesef yangın felaketi oldu. Biz oradayken yangın çıktı” diye konuştu. Büyük dedesinin Max Friese’nin İkinci Dünya Savaşı’nı görmüş ressam, dedesi Dietmar Friese’nin ise heykeltıraş olduğunu anlatan Rautert, “Dedem Dietmar Friese, Side Müzesi’nin restorasyon bölümünün de kurucusuydu ve ölümüne kadar Side’de arkeolojik çalışmalara gönüllü olarak katıldı. Büyük dedem ise İkinci Dünya Savaşı sırasında ailesiyle birlikte Polonya’dan kaçmak zorunda kalmış ve evindeki sanat eserleri Rusya’daki Hermitage Müzesi’ne gönderilmiş. Şu an eserlerinin bir kısmı hala orada, bir kısmı da TADAH’taydı. Yangında dedelerim Max ve Dietmar’a ait eserler de yok oldu” diye konuştu.  Çok iyi gelecek planları yapabilen insanlar olmadıklarını dile getiren Rautert, şöyle konuştu:

“Şimdiye kadar rüyalarımızı o an olan ve içinde bulunduğumuz durumla birleştirip açıkçası üstünde çok düşünmeden sadece yapmaya, üretmeye, yaşatmaya odaklı bir şekilde gerçekleştirdik. Tabi ki ilerisiyle ilgili hayaller uçup konuyor aklımıza ama illa böyle olacak, şöyle olmalı demiyoruz, diyemeyiz de. Ateşin bize öğrettiği bir şey olmalı. Onu anlamaya, idrak etmeye çalışıyoruz. Ateş bir şeyi başka bir forma dönüştüren bir element. Şu an madden görünür olan tüm emeğimizi küle dönüştürdü. Önce bunu bir sindirmemiz gerek. Aynı ateş bir yandan binlerce yıldır insanoğlunu besliyor, yemeğini pişiriyor, ısıtıyor, enerji veriyor. Demiri bıçağa, katıyı sıvıya, sıvıyı gaza çeviriyor. Biz ilhamımızı hep doğadan aldık. Ağacı, kuşu, yeşili, suyu kadar ateş de doğanın bir parçası. O yüzden hemen panikle her şeyin hemen eskisi gibi olmasını istemek doğru gelmiyor. Hele 25 yıllık meyve ağaçları, dört nesil ailenin sanat eserleri, el emekleri gibi bazı şeyleri geri getirmek mümkün bile değilken. Şu anda Şems-i Tebrizi’nin, ‘Bırak hayat sana rağmen değil, seninle beraber aksın. Düzenim bozulur, hayatımın altı üstüne gelir, diye endişe etme. Nereden biliyorsun hayatın altının üstünden daha iyi olmayacağını’ sözlerindeki gibi hayatımızın altını kabullenmeye ve bu yaşadığımız felaketteki öğretiyi anlamaya çalışıyoruz. Zamanı gelince yeşereceğiz yine tabi ki ama ne şekilde, nasıl, ne zaman bunu yine bilge zaman gösterecek.” DHA