İktisat bilimi insanları en anlaşılır, en basit şekilde iki sınıfa ayırmıştır. Girişimci denilen, bütün güç görevleri, riskleri her şeye rağmen yenmeyi kafaya koymuş olan bu ilk sınıfın amacı, varlıklarından, olduklarından, hak ettiklerinden çok büyümek ve yükselmeyi amaç edinmişlerdir.

Öte yanda ise kendi kendisinden bile hiçbir istekte bulunmayanlar bulunurlar ki bunlar sayıca ilk guruba oranla çok çok fazladırlar. Yaşadıkları iyi ya da kötü şartları olduğu gibi kabul eden bu ikinci sınıfın mensupları mükemmellik yolunda hemen hemen hiçbir varlık ve gayret göstermezler, adeta dalgalar üzerinde sallanıp duran şamandıralar gibi ileri geri, sağa sola sallanıp durmaktadırlar varlıkları boyunca.

Sanat ise her iki sınıfında ötesinde ve üstündedir. Birinci sınıf temsilcilerini daha insancıl olmaya zorlarken ikinci sınıftaki insanları harekete, gayrete geçirmek için gereklidir.

Hiç şüphesiz bu iki sınıftan da sürekli bir halde birbirine geçişler mevcuttur. Bir bakarsınız fakir bir ana- babadan olan sanatkar ruhlu, zevk sahibi, hükmetme meraklısı, çabuk karar verebilme yetisi olan biri hızla yükselip sınıfını değiştirirken, öbür taraftan bir çok zengin ve yönetici çocukları ellerinde avuçlarında ne varsa hızla kaybedip kendi mallarının bekçisi, hademesi, hizmetçisi olabilmektedir.

İşte aydın dediğimiz insanların, yazan, çizen, düşünen insanların derinlemesine inceledikleri bir konu üzerine yazmak, çizmek, resim yapmak ya da çok başka bir sanatı icra etmek durumundaki günümüz sanatçılarının hedef kitlelerinin hangi gurup, sınıf ya da topluluk olduğu önem kazanmaktadır. Yapıtlarını bir şeyler öğrenmek isteyenler için, kafasında taşıyıp, tasarlayıp, son şeklini verdiğinde vasat seviyedeki insanların anlayabileceği açıklığı yakalayabilmeleri ön plana çıkmaktadır. İşin aslı eğer iyi incelenecek olursa bu anlamda da sanat üzerine düşen görevi çok çok fazlasıyla yapmıştır.

Bu anlamda gerçek sanatçılar yapıtlarıyla birçok insanı sosyolojik açıdan alt üst edebilirler. Ünlü Alman sanatçısı Breht genç şairlere öğüt verdiği bir söyleşisinde şöyle demektedir.

“ Şiir: Anne, baba, sözcükleri kadar anlaşılır olmalı.”

O zaman sanatçıların işi sıradan kafa yapısıyla ve sıradan düşüncesiyle yaşayan insanları istedikleri şekilde topluma, cemiyete, insanlığa, kabul ettirmek gibi ağır da bir görevleri vardır. İşte sanat biraz da bunun için gereklidir. Bu anlamda şimdilerde moda olan bir sözcükle anlatacak olursak Sanat biraz da kimsesizlerin kimsesidir.

Şimdi, elinizi varsa vicdanınıza koyup söyleyin:  Sanat gerekli midir? Gereksiz midir?

Oysa genel anlamda dünyanın neresine bakarsanız bakın “ Farklı olmak adaba aykırıdır.” İşte onun için sanatçıların görevi diğer bütün zanaatlardan ayrıdır. İşte onun için sanatçıların, işlerinde çok daha disiplinli olma, çok daha bilgili olma, çok daha başarılı olma,  çok daha ince eleyip, sık dokuma mecburiyetleri vardır. Herkes gibi olmayan, herkes gibi düşünmeyen, herhangi bir sanatçının toplumdan dışlanıldığı, dahası aşağılandığı, hatta canına kast edildiği sık sık yaşanılmıştır. İşte sanatçı biraz da bu rizikoyu göze alan, alabilen demektir İşte bunun için herkes sanatçı ve aydın olmaz. Olamaz!

Bunun nedeni insan çoğunluğunun kendisini su üstünde tutamayan kazazedeler gibi sürekli hayat için, yaşamak için çırpınıyor olmalarıdır. Zaten bütün gücünü, bütün enerjilerini yaşamları için sarf eden bu insanlara yeni bir düş ve düşünce çok ağır gelebilmektedir. Bu onlara acı vermekte ve ıstırap çekmelerine neden olmaktadır. İnsanları normalde kendi nabzının atışıyla yeni düşünce sistemi karşısındaki nabız atışı onu olumsuzluklara götürebilmektedir. Ona rağmen sanat insanın insan olması için mutlak bir ihtiyaçtır ve gereklidir.

Bir çok üniversite mezunu, ya da en azından lise mezunu arkadaşıma verdiğim kitapları okuyup okumadıklarını sorduğumda, okumaya başladıklarında baş, göz, ağrılarının oluştuğundan, ya da kitap okumaya başladıklarında uykularının geldiğinden bahsetmelerinin nedeni aslında beyin tembelliğinden başka bir şey değildir..

Bu bizi nereye götürüyor.

İnsan Tembeldir diye başlar İktisat bilimi. Öyle olunca Büyük, büyük, babalarımız kendilerinden bir nebze daha kötü dedelerimizi, Dedelerimiz, kendilerinden biraz daha kötü babalarımızı, babalarımız da kendilerinden daha kötü olan bizleri dünyaya getirmiş oluyorlar. O zaman bizlerin çocukları da böyle mi olacak? Olsun mu? İşte sanat biraz da bunun için gerekli değil midir?

Müstesnalığın,  Nadirliğin, tabii ki yeri ayrı da… O da kaideyi bozmuyor ne yazık ki!

Bu anlamda, yol  her zaman “ Han” dan daha iyidir. Han dedim de:

Faruk Nafiz Çamlıbel. Zamanının en güzel şiirinin, Han Duvarları şiirinin içine halk şiirinden Dahası Aslı ile Kerem şiirlerinden bir şiiri kendisi yazmış olsa bile bir başkasına mal ettiği bir bölümü ekleyerek yepyeni bir ses yaratmıştı halk şiiri adına.

“Garibim namıma kerem diyorlar

Aslı’mı el almış “Harem” diyorlar

 Dertliyim derdime verem diyorlar

Maraşlı şeyh oğlu Satılmışım ben”

Unutulmasın ki sanatçılar ve bilim insanları hedeflerini tutturduklarında başarılı olurlar. Yoksa hedefini şaşıran tesirsiz oklar her yerde vardır. Buna rağmen Sanat gereklidir.