Sabah gözlerimi açtığımda kapının durmadan güm güm güm diye çalındığını duydum. Her yer dağınıktı. Gece kendimi kaybedene kadar sürekli içmiştim. Yerlerde fıstıklar, dökülen biralar, eski fotoğraflar her şey vardı. Kapıyı açmak için ayağa kalktığımda başımın dönmesiyle tekrar olduğum yere oturdum. Kapı sürekli çalmaya devam ediyordu bu sırada, Kapıdakine ‘’kapının üzerinde anahtar var. Onunla gir’’ diye bağırdım. Ellerimi başımın arasına alıp öylece beklerken içeriye hızla giren yakın arkadaşım Selim’in ‘’çabuk bir an önce kendine gel çok kötü şeyler oldu’’ demesiyle hemen irkildim. ‘’Ne oldu?’’ diye sorduğumda kendine gel ve hazırlanıp çıkalım ofiste konuşuruz’’ demesiyle cevap vermeden ayağa kalktım ve hemen elimi yüzümü yıkayıp üstümü giyindim. Ertesi sabah uyandığımda kapımın önünde bir not buldum. Kırmızı küçük bir not kağıdına yazılmış ‘’Beni hatırladın mı sevgilim?’’ Birden beynimden vurulmuşa dönmüştüm. Bu durum ne kadar saçma geliyordu. Aradan o kadar yıl geçmesine rağmen gerçekten o saplantı halâ devam mı ediyordu? Hemen Selim’i arayarak ‘’ Çabuk ofise gel bende yoldayım çok acil galiba çözdüm olayı’’ dedim ve cevap vermesini beklemeden kapatıp yola çıktım. Ofise gittiğimde Selim orada beni bekliyordu. Selim’e elimdeki notu gösterdim ve sabah ‘’evin önünde buldum’’ dedim. ‘’Nasıl yani? Aslı mı? E iyi de o evlenmişti? Bu nasıl olabilir? Diye arka arkaya sorular sormaya başladı. ‘’Sanırım Bandırma’ya tekrar dönmüş ayrıldılar mı acaba yada gerçekten ruh hastası falan mı oldu? Derken Selim birden ‘’bilmiyorum ama bunu birazdan öğreniriz’’ dedi. Selim hemen Hasan baş komiseri arayarak ‘’Baş komiserim Aslı Al ile ilgili bilgilere bakar mısınız bu olayla ilgili bir bağı olabilir dedikten sonra telefonu kapattı. Eğer gerçekten oysa olayı çözüp adımızı duyurmuş olacaktık. Belki bundan sonra bize iş gelirdi diye düşünüyorduk Selim’le. İki dakika sonra telefon çalmıştı ve Aslı’nın Bandırmada olduğunu ve hatta bugün akşamüzeri altı da İstanbul’a bileti olduğunu söyledi. Çok fazla vaktimiz yoktu. Hemen telefonu kapatıp Aslı’nın küçükken oturdukları eve gitmiştik. Kapıyı çaldığımızda açan olmamıştı. Selim’le beraber kapıyı kırıp içeriye girdiğimizde içerde kimse yoktu. İçeride gerçekten çok kötü bir rutubet kokusu vardı. Ve oldukça pis kokular geliyordu. Belli ki uzun zamandır ev havalandırılmamıştı. Odaları tek tek dolaşırken kapısı kilitli bir oda vardı. O odanın da camını kırıp içeriye öyle girdik ve gördüğümüz manzara karşısında adeta donup kalmıştım. Odanın duvarlarında benim geçmiş on yıldan bu zamana kadar fotoğraflarım vardı. Ve bir duvarda da tam üç tane eski sevgilimin fotoğrafları da duruyordu. Zeynep, Ece ve Ebru. Zeynep ve Ebru’nun üstünde çarpı işareti vardı. Fakat Ece’nin başı dertte olabilirdi. Selim’e dönerek ‘’Selim çabuk koş’’ dedim ve koşarak hemen aşağıda bulunan motoruma gittik. Selim’de hemen Hasan baş komiseri arayarak gideceğimiz adresi onlara bildirerek oraya gelmelerini söyleyip telefonu kapattı. Ece sandalyede bağlanmış şekilde duruyordu. Aslı’da onun başında elinde bir bıçakla ona son kez bir şeyler anlatıyordu. Ece’nin korkusu yüzünden okunabiliyordu. Biz içeriye girdiğimizde Selim silahını çıkarıp Aslı’ya doğrulttu. Aslı bize dönerek ‘’ Böyle olsun istemezdim sevgilim ama erken geldiniz üzgünüm bu cinayeti görmen benim için kötü oldu’’ dediği an Selim Aslı’yı elinden vurarak bıçağın elinden düşürüp yere düşmesini sağladı. Selim’le hemen Aslı’yı yerden kaldırdığımızda polisler gelmişti ve Aslı’yı oradan alarak götürdüler. Ertesi gün haberlerde Selim ve benden bahsediyorlardı. Selim’le beraber birbirimize bakarak gururlanırken sekreterimin aramasıyla telefona baktım ‘’ Ateş bey bugün tam tamına on tane vaka geldi. Hangisine bakmak istersiniz?’’ dedi. ‘’Şimdi geliyoruz’’ diyerek telefonu kapattım. Hemen Selim’e dönerek ‘’ ofisi kapatmıyoruz kardeşim on vaka daha gelmiş’’ diyerek. Hızlıca ofise doğru yola çıktık.