Ben mesleğe başladığımda, mafya bizim hayatımızın önemli bir parçasıydı. Onlar geceleri kapışır, biz de gündüzleri haberlerini toparlardık. O dönem emniyetle de iç içe olan kişiler, devlete saygılı, vatandaşa karşı ise çok gaddardılar. Hele ki parayı görmesinler, hemen çökerlerdi. Bu kişilerin öyle garip ilişkileri ve istihbaratları vardı ki, gazeteciler halt etmiş. 1990’lı yıllar bir gece cinayet olmuştu. Olay yerine gittim. Gece saat 02.00’ye kadar uğraştım, ancak işi tamamlayamadım. O gece Cinayet Büro Amiri Başkomiser Mustafa Kemal Fındık ile birlikteydik. O zamanki adı cinayet değil, ağır suçlar büro amirliğiydi. Neyse iş bitmeyince, bende mecburen eve gidip yattım. Ertesi sabah işi tamamlamak için sabah erkenden yine ağır suçlar büro amirliğine gittiğimde baktım Mustafa Kemal Baş komiserin odasında yabancı bir adam. Bende memur arkadaşların yanına giderek, “Abi içeride yabancı biri var. Mustafa abinin telefonuyla konuşuyor” dedim. Meğer sabahın köründe bir yazı gelmiş ve Mustafa abi bu görevden başka bir göreve atanmış, içerideki kişi de yeni amirmiş. Daha aradan 7 saat geçmiş nasıl oldu da bu değişik yapıldı diye şaşırırken, bir yandan da çok sevdiğim Mustafa abinin görevden alınmasına içerlenerek kapıya yöneldim. Karşımda o dönemin fuhuş sektörünün lideri kabul eden bir kişi kapıda. “Hayır mı?” diye sordum. Abladan yanıt, “Yeni amire hayırlı olsun demeye geldim.” Şaka gibi demek ki bu ablamız tayini belki de Mustafa abiden önce öğrenmişti.

HEYBETLİ’NİN TAHLİYESİ

Yine aynı yıllar yer altı dünyasının ünlü kabadayısı Hasan Heybetli Antalya’da o zamanki adıyla Falez Otel’de kumar oynamış, kaybetmiş ve sonra otelin kumarhanesini dağıtarak tutuklanmıştı. Yargılandı ve ilk mahkemede tahliyesine karar verildi. Tabi gazeteciler cezaevinin yolunu tuttuk. Şimdilerde nasıldır bilmem ancak o yıllarda cezaevi 1. müdürün koltuğu büyük, 2. Müdürün koltuğu biraz daha küçük, 3. müdürün koltuğu ise daha da küçük oluyordu. Cezaevinin bahçesine koltuklar dizilmiş, kurbanlıklar getirilmiş. İşte burada oturacaklar, kurbanlar kesilecek ve bir nevi kutlama yapılacak. Duruşmaya Heybetli’ye destek için İnci Baba olarak bilinen rahmetli Mehmet Nabi İnciler’in kardeşi Mikri İnciler’de gelmişti. Büyük olan koltuğa Hasan Heybetli, bir küçüğüne İnciler, en küçüğüne ise cezaevi müdürü oturmuştu. Ben yine şok.

PEKER’İN İDDİALARI

Yani 1990’lı yıllar böyle mafya çekişmeleri ile geldi geçti. Tabi sadece Antalya değil, Türkiye’de öyleydi. Dündar Kılıç, Alaaddin Çakıcı, Nuri Ergin, Kürşat Yılmaz, Hüseyin Baybaşin, Erol Evcil, Kürt İdris gibi daha birçok isim. 90’lı yıllarda hangi kanalı açsanız, mutlaka birinde yer altı dünyasının ünlü isimlerinden birisine rastlardınız.  Bunlar bir yandan zaman zaman aralarında sözlü atışırlar, zaman zaman da silahla çatışırlardı. Ak Parti hükümeti ile bu tür haberler çok fazla yayınlanmaz oldu. Bu isimler bir bir tutuklanmaya başladılar. Uzunca yıllar da bu isimlerden haber alamaz olmuştuk. Devlet devletliğini yapmış, Türkiye başka gündemlerin ülkesi olmuştu. Ta ki birkaç yıl öncesine kadar. Cezaevinde çıkan yer altı dünyasının ünlü isimlerinden Sedat Peker, devlet – mafya ilişkisine başka bir yenilik katarak hükümet lehine miting bile yaptı. Ne zamana kadar MHP’nin bastırdığı af ile Alaattin Çakıcı’nın dışarı çıkmasına kadar. O tarihten itibaren dengeler değişti ve Peker’in evine baskınlar düzenlendi. Günlerdir de Peker Mehmet Ağar, oğlu Tolga Ağar, İç İşleri Bakanı Süleyman Soylu gibi ünlü isimleri çektiği videolarla adeta topa tutuyor. İddialar yenilip yutulacak gibi değil. Uyuşturucudan, cinayete kadar çok geniş bir yelpaze. Belli ki Sedat Peker, özellikle evine düzenlenen baskından, özellikle kızlarının önünde silah çekilmesinde çok ama çok rahatsız olmuş. Sedat Peker zaten kendisi de bu iddiaları niye daha önce açıklamadığının yanıtını veriyor. “Ben mesih olarak gelmedim” diyor. Yani beni kızdırdıkları için bunları açıklıyorum demeye getiriyor. İşte yukarıda yazdığım ve bir dönem utançla haber yaptığım olayların yeniden yaşanmasına gönlüm razı değil. Yerin altı, devletin derini benim kafam bu işleri almaz. Sedat Peker açık açık meydan okuyor ve iki müfettiş gönderin, hepsini ispat edeyim diyor. Günlerdir konunun taraflarından gelen açıklamalar hiç kimseyi doyurmadı. İddialar doğru ya da yanlış. Ancak mutlaka incelenmeye değer. Halının altına süpürülen pislikler, bir gün gelir gün yüzüne çıkar. Bu nedenle zan altında kalan isimler aklanmalı, aklanamazsa da cezalandırılmalıdır. Bir zamanlar Susurluk kazasından sonra hepimiz sürekli aydınlık için bir dakika karanlık eylemi yapmıştık. Peki yıllar sonra şimdi neredeyiz yine karanlık, hep karanlık…

Esen kalın…