Yaklaşık 30 yıllık mesleki tecrübem (arasında boşluklar var) bana haber yaparken ana kuralın birileri tarafından kullandırılmamak olduğunu öğretti. Yani sizin birinin aleyhine haber yapmanızda aslında problem olmuyor. Problem birisinin aleyhine haber yaparken, bir başkası tarafından kullanılmakta. Yani Ahmet istiyor diye Mehmet’e saldırırsanız haber doğru bile olsa bir anlamı kalmıyor. Bu bence haberciliğin bir standartı. Bizler de bırakın mesleki standartı bir de üzerine toplumun standartlarını takipten de sorumluyuz. Bu da bizim kamusal görevimiz. Bu çok geniş bir yelpaze. İşin içerisine bir sürü şey koyabilirsiniz. Bilmem ne tarikatına mensup diye işe alınan bir memurdan, bilmem ne partili diye ihale verilen tüccara kadar. Ülke olarak hepimizin bir standartı olmalı. Önceki gün Antalya Valisi Ersin Yazıcı’nın basın toplantısına katıldım. Burada çeşitli ulusal gazete ve ajansların temsilcileri, yerel gazetelerin sahiplerinin tamamına yakını hatta tamamı, bazı internet sitesinin sahipleri, bazı dergilerin sahipleri vardı. 

Bir meslektaşımın köşe yazısından okuduğum kadarıyla liste Antalya Gazeteciler Cemiyeti’nden alınmış. Şimdi biraz da olmayan gazetecileri yazalım. Örneğin Antalya Basın Cemiyeti’nin Başkanı halen gazetemizin köşe yazarı İbrahim Akkaya yok. Türkiye’nin en önemli gazeteci birliklerinden olan Çağdaş Gazeteciler Derneği Başkanı Engin Korkmaz yok. Antalya’da en fazla tıklanan sitelerin önemli bir kısmı yok. Buradan anladığım kadarıyla Antalya Gazeteciler Cemiyeti, diğer meslek örgütlerinin orada bulunmasını istememiş ve bu kişiler toplantıya davet edilmemiş. Peki bunun gerçek nedeni ne? Çünkü bence Antalya Valiliği’nin ya basın protokol listesi yok, ya da listenin bir standartı yok. Antalya Valisi Ersin Yazıcı Antalya’ya yeni gelmiş ne gazetecileri tanıyor, ne de o liste ile uğraşacak hali var. Vali Yazıcı’nın alt taraftaki ekibinin işi. Yine de yardım istenen Antalya Gazeteciler Cemiyeti’nin objektif bir liste vermesi gerekmez miydi derseniz, onun zaten standartı yok…

Gelelim yeni Valimiz ile ilgili bazı tespitlerime. Aradan geçen yaklaşık 50 günde Antalya’yı bence çok iyi çalışmış. Halkın arasına giriyor, ziyaretlerde bulunuyor. Dün de satır aralarında eğitime çok önem verdiğini, özellikle kolejlerde uygulanan kitap okuma uygulamasının devlet okullarında da yapılacağının altını çizdi. Antalya aslında Türkiye’dir. Antalya’da tarım vardır, turizm vardır, sanayi kısmen de olsa vardır. Yani sektörel dağılımı çeşitlilik gösterir.  Antalya mini Türkiye’dir. Ancak en önemlisi eğitimdir. Özellikle son yıllarda zirveden düştüğümüz bir dönemde eğitime bu kadar önem veren bir valinin gelmesi bence avantaj. Bence bu kadar kısa sürede Sayın Yazıcı turizmin Antalya’nın kalbi olduğunu da anlamış durumda. Turizmin bu kadar etkileşim alanı olabileceğini kendisinin de hayal edemediğini itiraf etti. Yine Antalya’da derin izler bırakmak istiyor. Bu da bence önemli bir bakış açısı. Her ne kadar basınla tanışma faslı biraz sıkıntılı da olsa umarım Antalya’ya katkı sağlayıp iz bırakır.

Esen kalın…