Eğitim sisteminde geride bıraktığımız birinci yarı yıl sonu bitti. Ancak geride bıraktığımız 2024/25 eğitim ve öğretim yılında geçmişte yapılan ve günümüze kadar gelen yapısal sorunlar gündemde yerini almaya devam ediyor. 2024/25 eğitim ve öğretim yılında yani müfredatın laik ve bilimsel eğitimden uzaklaşması, ÇEDES ve MESEM gibi uygulamaların oluşturduğu yapısal sorunlara çözüm üretilmedi. Bunun yanı sıra eğitimin ticarileşmesi eğitimde eşitsizliği beraberinde getirirken eğitimin dinselleştirilmesi de yapısal sorunlar neden oldu. Eğitim sen 2024/’25 Eğitim-Öğretim Yılı Birinci Yarıyıl Raporu’nda eğimin yapısal sorunlarına çözüm üretilmediği vurgulandı.
EĞİTİMDE TİCARİLEŞME VE DİNSELLEŞTİRME
Eğitim Sen’nin yayınladığı söz konusu raporda, 2024/’25 eğitim öğretim yılının birinci yarıyılı, geçmişten günümüzde varlığını sürdüren yapısal sorunlara çözüm üretilmediği bir dönem olduğu ifade edildi. Eğitimde ticarileşme ve dinselleştirme uygulamaları artarak devam ettiği, siyasi iktidarın eğitim alanında, uzun süredir kendi siyasal-ideolojik hedefleri doğrultusunda attığı vurgulanarak, “Adımların okul öncesi eğitimden başlayarak eğitimin bütün kademelerinde Diyanet İşleri Başkanlığı başta olmak üzere, çeşitli vakıf ve derneklerle iş birliği halinde hayata geçirilen ÇEDES benzeri proje ve protokoller, başta öğrencilerimiz olmak üzere, öğretmenler, eğitim emekçileri ve velileri doğrudan etkilemeyi sürdürmüştür” denildi.
TOPLUMSAL EŞİTSİZLİKLER DEVAM ETTİ
Eğitim sisteminde farklı kimlik ve kültürler üzerinden yaşanan ayrımcılıkların, eğitimde eşitsizlik kaynağı olmayı sürdürdüğü belirtilen raporda şu ifadelere yer verildi:
“Farklı etnik kimliklere mensup öğrenciler, dil engelleri ve kültürel farklılıklar nedeniyle eğitim sisteminde dışlanma tehdidi ile karşı karşıyadır. Temel ve evrensel bir insan hakkı olan anadilinde eğitim hakkının yok sayılması, anadili farklı olan öğrencilerin eğitimde geri kalmalarına neden olmaktadır. Ayrıca, eğitim müfredatında farklı etnik grupların tarihine ve kültürüne yer verilmemesi, öğrencilerin kimliklerini geliştirme ve koruma hakkını ellerinden almaktadır. Bu durum, farklı kimliklerin eğitimdeki temsilini zayıflatmakta ve toplumsal eşitsizliklerin sürekliliğine katkıda bulunmakta.”
“EĞİTİM TASARRUF TEDBİRLERİNE TAKILDI”
2024/’25 eğitim öğretim yılının ilk yarısında yıllardır çözüm bekleyen okulların fiziki altyapı ve donanım eksiklikleri giderilmediği, kalabalık sınıflar, ikili öğretim ve taşımalı eğitimden kaynaklı sorunlara çözüm üretmek yerine alınan kararlarla yeni mağduriyetle yaratıldı vurgulandı. Söz konusu raporda şu ifadelere yer verildi:
“Deprem bölgelerinde okul binalarının yeniden inşası ve güçlendirilmesi çalışmaları yetersizdir. Kalabalık sınıflar ve eksik derslikler, öğrencilerin sağlıklı bir eğitim ortamına erişimini zorlaştırmıştır. 2024/’25 eğitim-öğretim yılı başında “tasarruf tedbirleri” kapsamında taşımalı eğitimden yararlanan bir milyonu aşkın öğrencinin yüzde 30’una denk gelen sayıda öğrenci taşımalı eğitim kapsamından çıkarılmış, bazı bölgelerde servisler tamamen kaldırılmıştır. Bu durum başta kız çocukları olmak üzere, çok sayıda öğrencinin eğitime erişim hakkının bizzat devlet eliyle engellenmesi anlamına gelmiştir. Deprem bölgelerinde eğitimde normalleşme çabaları, 2024/’25 eğitim öğretim yılının ilk yarısında yetersiz kalmıştır.”
Birçok okulda eğitim, konteyner sınıflarda ve geçici yapılar içinde devam ettiği belirtilen raporda, “Öğretmen eksikliği, altyapı sorunları ve psikososyal destek yetersizliği, depremzede öğrencilerin eğitim hakkını olumsuz etkilemiştir. Kalıcı okul inşaatlarının yavaş ilerlemesi, çocukların uzun süre eğitim kaybı yaşamasına neden olmuştur. Depremden etkilenen bölgelerdeki birçok öğrenci, maddi imkansızlıklar eğitim hakkından eşit koşullarda yararlanamamış, öğrencilerin barınma ve ulaşım gibi temel ihtiyaçlarının karşılanamaması eğitim sürecini olumsuz etkilemiştir” ifadeleri kullanıldı.
TORPİL VE LİYAKATSİZLİK
Söz konusu raporda, “2024/’25 eğitim öğretim yılının ilk yarısı aynı zamanda bölgesel, cinsel, sınıfsal vb. eşitsizliklerin derinleştiği, çocukların eğitim hakkından eşit koşullarda yararlanamadığı, eğitime erişimde yaşanan sorunlara çözüm üretilmediği ve anadilinde eğitim gibi en temel sorunların varlığını sürdürdüğü bir dönem olmuştur. 2024/’25 eğitim öğretim yılının ilk yarısında 20 bin sözleşmeli öğretmen ataması yapılmıştır. Ancak öğretmen atamalarında mülakat sisteminin devam etmiş ve bu durumun torpil ve liyakatsizlik iddialarına yol açmıştır” denildi.
MÜLAKAT VE ÖĞRETMEN YETERSİZLİĞİ
KPSS puanı esas alınarak yapılması için defalarca çağrıda bulunmasına rağmen mülakat uygulaması nedeniyle yazılı sınavdan yüksek puan alan binlerce öğretmen mülakat sınavı sonucunda elendiği vurgulanan raporda, Mülakat sonuçlarının şeffaf bir şekilde açıklanmaması atamalara dair güvensizliği daha da artırmış, bu durum yeni öğretmen intiharlarını gündeme getirmiştir. Ülkemizde 4857 sayılı İş Kanunun 39. Maddesi gereği devlet tarafından belirlenen asgari ücretin altında çalışanlara aylık ücret verilemeyeceği, bu kurala uymayanlara ise ceza uygulandığı bilinmesine rağmen, bizzat MEB tarafından devlet okullarında yapılan ücretli öğretmen görevlendirmelerinde bu yasaya aykırı hareket edilmektedir. Ücretli öğretmenler, asgari ücretin altında bir ücretle çalışmaya devam etmiş, Kasım ayı ücretlerini bir ay sonra kamuoyu tepkisinin etkisiyle ancak alabilmiştir. İş güvencesinden yoksun olan ücretli öğretmenler, ders saatlerine göre ücret alırken en temel sosyal haklardan mahrum bırakılmıştır” ifadelerine yer verildi.