Günlerdir Antalya basınında konuşulan siyasi bir partinin haber karşılığı para verme konusu kent basınında geniş yer buldu.

Antalya Gazeteciler Cemiyeti, Antalya Basın Cemiyeti ve Çağdaş Gazeteciler Derneği bunu rüşvet olarak kabul ederek tepkilerini sert bir şekilde ortaya koydular. Söz konusu parti Büyük Birlik Partisi Kepez ilçe teşkilatının düzenlediği bir basın toplantısında oluşuyor. Toplantıya davet edilen gazetecilere yerel ve ulusal basın mensuplarına toplantıya katılması durumunda bilmem şu kadar para ödeyeceklerini belirtiyorlar. İşte yaşanan tepkiler bir gazetecinin tepkisi sonucu dalga gibi yayıldı. Ardından basın kuruluşlarının bu yaşanan çirkin olayı sert bir şekilde kınaması gazetelerin manşetine oturdu.

Bu ahlaksız teklif elbette en sert şekilde kınanmalı. Kınandı da. Gazeteciler en sert tepkiyi gösterdi göstermeliler de buna diyecek bir sözüm yok. Asıl mesele insanların basına olan bakış açısı değil mi? Basın bu hale neden düştü?  Ülkede yaşanan çürümüşlük ne zaman ve nasıl kılcal damarlarımıza kadar sirayet etti. Önce kendimizi eleştirelim. Gerçekleri ortaya koymak basının birinci görevi değil mi?

İktidar halk ve basın üzerinde baskıyı artırmak için medyanın nerdeyse tamamını satın aldırdı. Halk yoksulluk içinde kıvranırken büyük basın kuruluşları televizyon ve gazetelerinde ülkenin güllük gülistanlık olduğunu vurgulaya vurguluya yoluna devam etmiyor mu? Birçok basın mensubu ruhunu çıkarları doğrultusunda mesleğini kullanarak heba etmiyor mu?

Gelelim yerel basına Yerel basında özellikle son yıllarda para karşılığı haber yapan o kadar çok insan gördüm duydum ki ‘Bir yemek davetine bile kalemini satanlara şahit oldum. Biz bu küçük adamlara FETTECİLER’’ ismini bile taktık.  Özellikle seçim arifesi bu çıkarcılar yoğun şekilde ön plana çıkarak sayıları maalesef artmaktadır.

Gelelim Gazeteciler Cemiyetlerine cemiyetler bu konuda yıllardır sesiz kalarak adeta bu insanların önünü açma yani normalmiş gibi hissedilmesine neden olmuyorlar mı? Örneğin Antalya Gazeteciler Cemiyeti her yıl yılın gazetecilerini çeşitli dallarda seçerek ödül verir.  Jüriye Basın İlan Kurumu’ndan TRT veya Anadolu Ajansından bir kişi, ulusal basından yani hükümete yakın basından bir veya birkaç kişi jüriye girerse….

Düşünün ki hükümete karşı veya hükümetin bir bakan veya milletvekili hatta kurumuna karşı bir haber yaptınız. Bir komployu veya rüşveti, hırsızlığı ortaya çıkardınız bu habere, röportaja, köşe yazısına sizce bu üyeler olumlu oy verebilir mi? Verirlerse makamlarından işlerinden olmazlar mı?

Geçmişte bu yaşandı. Gazeteciler Cemiyeti seçimlerinde AKP’nin en etkili kişi ve bakanı Bülent Arınç etkili rol oynayarak adeta Antalya basınını üzerine tahakküm koyarak etkili olmadı mı?

Emek vermiş bir gazeteci yarışmaya girerken sizce tarafsız bir gözle ödül alabilme şansı var mıdır?

Olamaz….

İşte tüm bunların yaşanmasına biz bu ülkede kokuşmuşluk diyoruz.  Basın Cemiyet ve kurum kuruluşları bu kokuşmuşluğa karşı ne kadar duyarlılık gösteriyor. Yeterince mücadele ediliyor mu?

Tabiki hayır…

İşte dışardan basına bakış açısı bu duruma kadar getirilmiş, hepimizin bunda sorumlulukları vardır. Suçlu sadece BBP mensupları değil kalemini satanlara karşı göstermediğimiz hassasiyet bizi suçlu yapmaz mı?

Kentimizde yaşanan bu rüşvet olayı umarım bir dönüm noktası olur. Umarım basın kuruluşları, kurumları ve üyeleriyle birlikte kalamini halktan yana kullanmayanlara karşı yoğun ilgi gösterip üzerimizde çamur gibi duran bu insanları temizler ve tecrit ederler…

Bu kirli çamur aksi taktirde çoğalarak önlenemez hale gelir. Birçok onurlu gazetecilik yapanlar bu kirli potada yaşamak zorunda kalmaz mı?

Benden söylemesi….