“Bu bozuk sesler niye ki, o tellerde, yine?

Bırak bağlamayı, bırak be çocuk! 

Uzan başka bir güzelliği tut ellerinle.

Yum gözlerini sonra, sadece dinle.

Bu ses yaralı bir saz telindendir.”

Yayınlanmayı bekleyen şiir dosyamdan Bekir Sıtkı Erdoğan Şairimizin “Kırık Melodi “ adlı şiirine nazire olarak yazılmış bir şiirimdir girizgahım.

Evet, evet. Bırak sanatı, manatı bir yana. Üç günlük dünya da “Kurtuluş” mu arıyorsun? Kurtuluş “Din” le. Bunca kavrayıcı olmasına rağmen Müziğin ne işi olabilir ki dinde?

O zaman sormak gerekiyor Mevlana’yı yüceltenlere: O bile neden bir müzik aleti olan “Ney” in sesinden neden medet ummuştur o zaman?

Bu ses yaralı bir saz telindendir.

Bu ses… Bu Ses?

Hani o: “Sütler kaymak tutar tutmaz ordayım.”  Hani o: “ Gurbetten gelmişim Yorgunun hancı.” Hani o İstanbul’da dostlarıyla gezerken  dalıp gittiğini fark eden dostlarına “ Bekir bur da değil şimdi, Karaöam’da ve Karaman’da diye söyleyen şair.

Güzel sanatları güzellikler uğrunda  kullanmayı bilmeyenler kurnaz kafaları ile birtakım gerçek sanatçıların beceriksizliklerine saldırmayı da sanat sanabilmektedirler. Şöyle ya da böyle nam ve paraya düşkünlüğü “ o her şeyi en iyi ben bilirimci tavır çıkıverir ortaya. Yankı gibi, duman gibi gelip geçici olduğunun farkında bile değildirler ne yazık ki. Aslında bir terapi anının acı gerçekleriyle yüzleşip sağaltılıp ağlayarak tedaviyi kabul ettiği andaki ağlayıştan başka bir şey değildir o an biraz da.

Bir yandan sana karşı olduğunu sandığınız her inanın sesini kısacaksınız Öte yandan Ünlü Fransız düşünürü “ Voltairee’nin söylediği : “ Görüşünüze katılmıyorum. Ama bunları açıklayabilmeniz için canımı bile veririm. “ sözlerine sahip çıkarmış gibi yapacaksınız.

İsyan ediyorum İsyan.

Katılırcasına ağlamak istiyorum. Çığlık çığlığa küfürler savurarak.

Dönüp öte yanıma bakıyorum.

Sizde bakın.

Dahası bakmayın görün lütfen.

Faruk Nafiz Çamlıbel’in Han Duvarları Şiirinden.

“ Garibim Namıma Kerem diyorlar

Aslı’mı el almış “Harem” diyorlar

Dertliyim derdime verem diyorlar

Maraşlı Şeyoğlu Satılmışım ben.”

Bekir Sıtkı Erdoğan şiiri Hancı dan.

“Garibim her taraf bana yabancı

Dertliyim çekinme doldur be hancı

İlk önce kımıldar hafif bir sancı

Ayrılık sonradan kor yavaş yavaş.”

Daha başka bir sürü yerlerinde de benzer yanları varsa da şiirlerin ona ne deniyordu edebiyatımız da: Nazire

Yaralı ya sazın teli. “Hava” sözcüğünü alıverirsin başından yerine “ Günler” sözcüğünü koyarsınız “Günler Kurşun gibi ağır.” Dizesi M.C. Kuntay’ın oluverir söz gelimi… Oysa Nazım Usta “ Hava Kurşun gibi ağır. Demiştir ,

Sanat mı? He valla sapına kadar sanattır. Her iki dize de.

Hele de şiirin sonuna doğru “ Dinsizleri yola getirir güzelliğin bir bir. Diye de yazdınız mı tamadır.

Olanı onurlandırıvermek çok zor sanki de…

Sanatçılar ne diyorlar biliyor musunuz en çok?

İhtiyacınız olan her şey içinizde var. Yeter ki kendinizi iyi tanıyın.

“Hancı”ya devam öyleyse.

Sıla burcu burcu illa ocağım

Çoluk çocuk hasretinde kucağın

Sana her şeyimi anlatacağım

Otur baş ucuma sor yavaş yavaş.”

Merak ettiğim için soruyorum sadece. Beş yıldızlı ya da yedi yıldızlı otellerin şiirleri ne zaman yazılacak acaba?