Bugün 1 Ocak 2019…

Yepyeni  bir yıl, yeni umutlar, yeni ufuklar… Her ne kadar sizler bu gazeteyi okurken ayın 1’i olsa da, ben bu yazıyı 31 Aralık tarihinde yazdım.  Siz değerli okuyucularımızın karşısına ilk sayımızla çıkmamızın üzerinden tam 18 yıl geçmiş. Oysa daha dün gibi. Tek odalı ofisimizde gazeteyi elimize aldığımızdaki mutluluk, bugün bile hafızamda…  Evet, bu tarihten itibaren çok zaman geçti. O zaman daha 30 yaşında gencecik bir gazeteciydim. Oysa aradan geçen 18 yıl içerisinde hayata karşı masumiyetimizi kaybettik. Basın çok değişti. Basının kuralları bile değişti. Eskiden habere göre yer veren gazeteler, sayfa satmaya başladılar. Oysa bize bu işi öğreten hocalarımız ‘Kalemini kır, ama satma’ derlerdi. Şimdi kalemini değil, sayfalarını satan gazeteler var. Önce sayfalarını, sonra ruhlarını, sonra da gazetelerini sattılar. Çok zengin oldular, çok güçlü oldular. Hayattaki tüm hayallerini gerçekleştirdiler. Ama karakterlerini, ideallerini, kişiliklerini kaybettiler. Ben hala saf bir şekilde, son saydıklarımın daha değerli olduğunu düşünenlerdenim. Oysa onların yolu o kadar kolaydı ki, iki yala, bir şapla ohhhh tüm iktidar nimetleri sende. Neyse bu faslı uzatmak istemiyorum,  çünkü konu girdap gibi. Sadece şunu belirtmek isterim ki, 50 yaşına merdiven dayadığım bu günlerdeki vicdani rahatlığım, umarım son nefesimi verirken de olur…

Size biraz ofis arkadaşlarımızdan bahsetmek isterim. Kapıdan girince önce sekreterimiz karşılar. Sekreter dediğime bakmayın, aslında yaşı bizden küçük olmasına rağmen annemiz gibidir. Yemekleri harika. Gazetemizin ayrıca bir annesi, bir de babası vardır. Her sıkıntımızda Müjgan Işık beliriverir. Hızır gibi yetişir. Naci Baydar ise gerçek bir dosttur. Arkanda olduğunu bilmek bile insana hayatta güven verir. Bir gün gazeteye beni bile abone yapacak diye korkuyorum. Nihat Toklu, Talip Yümsel ve Ayfer Şimşek yılların verdiği yorgunlukla olsa gerek az ama öz haber yaparlar. Öyle dediğime bakmayın. Ayfer ablamız daha geçenlerde haber için bir dişini şehir magandalarına kaptırdı. Aksu’da Sercan Aytiş, Kemer’de Yunus  İçen’in haberi olmadan yaprak kımıldamaz.  İki de grafikerimiz var. Yunus Demir dünya yıkılsa haberi olmadan işine bakar, belki bu yüzden internet sitemiz, yerel gazeteler içinde onun sayesinde tıklanmada bir numara. Birde Özlem Öz arkadaşımız var ki, insanın içerisine sürekli umut verir. İşindeki başarısı, her daim gülen yüzüne vurur. Son olarak iki canavar muhabir. Yaprak Özer ve Fatma Arslan. İkisi arasındaki tatlı rekabet görülmeye değer. Onlar artık başka gazeteleri atlatmaktaki yarışı aştılar, en büyük rekabetleri Çalar Saat’te kimin daha çok haberi okunacak diye… Bu yıl Yaprak önde, ancak bence gelecek yıl Fatma bu işe ortak olur. Son olarak bıcırıklarımız var. Onlar da Lise öğrencisi. Bizde staj yapıyorlar. Ancak bakmayın liseli olduklarına Berrak Türkmen, Burak Evcimen, İrem Güneybaz ve Özlem Gülseven. Bırakın haber konusunda staj yapmayı, artık köşe bile yazıyorlar. Yeni arkadaşlarımızla kadromuz daha da güçlendi. Sema Karakurt, Yiğit Eraslan ve Ebru Koçak bundan sonra gazetemizde görev yapacaklar.

Yine köşe yazarlarımız Gökhan Satıcıoğlu, Mahmut Üründül, Ramazan Kalkan, Ulaş Elibol, Nuran Akaydın ve Acun Öztürk en güzel yazılarını sizler için yazıyorlar.

Geçtiğimiz yılın benim için en önemli olayı, içerisinde para olan zarfı muhabirimiz Yaprak Özer’in elini bile sürmeden almadığı için Antalya Gazeteciler Cemiyeti tarafından ödüllendirilmesiydi. Bu ödül benim için haber dalında aldığımız ödülden bile değerliydi. İşte bizim kadromuz böyle. Belki çok iyi gazeteci, çok iyi grafiker ya da çok iyi yönetici değiller. Zaten benimde iyi patronum diye bir iddiam yok. Ama gururla söyleyebilirim ki, benim çok dürüst bir kadrom var. Hepsi pırıl pırıl insanlar ve ben onlarla aynı çatıda olmaktan çok mutluyum. Belki milli piyangodan ödül almadım ama, sizce de bu iyi insanlarla bir arada çalışmak da bir piyango değil midir?

Esen kalın…