Babam, eminim, yaradılıştan neşeli ve sevecen bir adamdı. Otuz dördüne kadar, çiftliği Ohio’daki Bidwell kasabası yakınlarında bulunan Thomas Butterworth adında bir adamın anında ırgatlık yapmış. O sıralar kendine ait bir atı varmış cumartesi akşamları atına biner, öteki ırgatlarla birkaç saat çene yarıştırmak için kasabaya gidermiş. Kasabada cumartesi akşamları ırgatların doluştuğu Ben Head’in barına takılır, biraları yuvarlarmış. Barda şarkılar söylenir, bardaklar küt diye indirilirmiş tezgâha. Babam saat on oldu mu atına atlayıp ıssız köy yolundan eve döner, gece rahat etsin diye atının kuşamlarını çözer, kendi de mutlu mesut yatağı boylarmış. O sıralar hayatta yükseleyim falan gibi bir düşünce yokmuş kafasında. Otuz beşine bastığı yılın baharında o sıralar köy öğretmeni olan annemle evlenmiş, ertesi bahar da ben kıpraşa haykıra dünyaya gelmiştim. İşte o sıra bu iki insana bir şeyler olmuş, hırs basmış. Amerikalıların hayatta yükselme sevdasına kapılmışlardı. Bu iki insanın ilk girişimi fiyaskoyla sonuçlandı. Bidwell’e on iki kilometre uzaklıkta, Griggs’s Road’da on dönümlük verimsiz, taşlık bir arazi kiralayıp tavuk yetiştirmeye başladılar. Çocukluk çağımı orada yaşadım, hayatla ilgili ilk izlenimlerimi orada edindim. Daha en başından berbat izlenimlerdi bunlar belki de hayatın karanlık yanını görmeye eğilimli karamsar biri olduğumdan, bunu, çocukluğumun gamsız tasasız geçmesi gereken günlerinin bir tavuk çiftliğinde harcanıp gitmiş olmasına bağlıyorum. Bu işten anlamayanların bir civcivin başına ne kadar feci şeyler gelebileceği konusunda en küçük bir fikri olamaz. Yumurtadan çıktıktan sonra birkaç hafta kadar paskalya tebrik kartlarında gördüğünüz sevimli bir pofuduk olarak yaşar, sonra tüyleri iğrenç bir biçimde dökülür, babanızın alın teriyle alınmış mısırları ve yemleri tıka basa yer, yalancı veba ve kolera gibi hastalıklara yakalanır, güneşin altında alık alık bakakalır, bitkin düşer ve ölür. Tanrı’nın esrarengiz tasavvurlarına hizmet etmeye niyetlenen bazı tavuklar, arada sırada da bir horoz bütün bu güçlüklere göğüs gererek olgunlaşırlar. Tavuklar yumurtlar, yumurtalardan yeni civcivler çıkar ve böylece dehşetengiz döngü tamamlanır. Bütün bunlar akıl almaz ölçüde karmaşıktır. Filozofların çoğu tavuk çiftliklerinde yetişmiş olsa gerek. İnsan civcivlere büyük umutlar bağlar ve sonunda korkunç bir düş kırıklığına uğrar. Hayat yolculuğuna yeni başlayan minik civcivler çok akıllı ve uyanık görünürler, oysa sersemin tekidirler. İnsanlara o kadar çok benzerler ki, hayatla ilgili düşüncelerinde adamın kafasını karıştırırlar. Eğer hastalıktan ölmezlerse, sizi iyiden iyiye umutlandırıncaya kadar beklerler, sonra da bir arabanın tekerlekleri altına girip ezilir ve Hakkın rahmetine kavuşurlar. Gençlik çağlarında bunları asalaklar sarar, iyileştirici tozlara bir servet harcamak gerekir. İlerleyen yaşlarımda, tavukçuluktan nasıl zengin olunacağını anlatan koca bir literatürün geliştirilmiş olduğunu gördüm. Bu literatür, iyiyle kötüyü bilme ağacından az önce yemiş tanrıların okuması için kaleme alınmıştır.2 İnsanın yüreğine umut salan bir literatürdür ve birkaç tavuğu olan sıradan ama hırslı insanların çok şey başarabileceğini söyler. Sakın aklınızı çelmesin. Sizin için yazılmamıştır. Dilerseniz Alaska’nın buz gibi dağlarında altın aramaya çıkın, isterseniz politikacıların dürüst olduğuna inanın, canınız istiyorsa aklınızı dünyanın her geçen gün daha iyiye gittiğine ve iyiliğin kötülüğe galebe çalacağına yatırın, ama tavuklarla ilgili literatürü okumayın, yazılanlara inanmayın. Sizin için yazılmamıştır. Ama ben bu literatürün dışına çıkıyorum. Benim öykümde tavuklar öncelik taşımıyor. Eğer doğru dürüst anlatabilirsem, yumurtaya odaklanacak öyküm. Annemle babam tavuk çiftliğinden para kazanmak için tam on yıl savaştıktan sonra mücadeleden vazgeçip yeni bir maceraya atıldılar. Ohio’daki Bidwell kasabasına taşınıp lokanta işine girdiler. Civciv çıkarmayan kuluçka makineleriyle on yıl cebelleştikten ve ilkin cascavlak kalan, ardından tam tavukluğa terfi edecekken ölüp giden minik, üstelik çok da sevimli tüy yumaklarının derdini çektikten sonra her şeyi bir yana bıraktık ve bütün eşyamızı bir arabaya yükleyip Griggs’s Road’dan aşağı vurduk, Bidwell’in yolunu tuttuk hayatta yukarılara tırmanmaya başlamak için yeni bir yer arayan küçük bir umut kervanından farksızdık.