Mehmet Ziya Gökalp 23 Mart 1876 tarihinde Diyarbakır’ın Çermik beldesinde doğdu. Babası, aslen Suriye Türkmeni olan Vilayet Evrak Memuru Mehmet Tevfik Efendi, annesi Pirinçcizade ailesinden Zeliha Hanım, dayısı dönemin Diyarbakır belediye başkanı olan, 1895’teki Ermenilere yönelik saldırıların örgütleyicilerinden Pirinçcizade Arif Efendi’dir. 16. yüzyıla kadar Arap-Fars egemenliğinde olan Diyarbakır sonradan Türk, Kürt ve Ermeni toplulukların milli çekişmelerine sahne olmuştur. Ziya Gökalp eğitim hayatına doğduğu yer olan Diyarbakır’da başladı. 1886 yılında Mektebi Rüştiye-i Askeriyye’ye girdi. Özgürlük düşüncesini ilk defa bu okuldaki hocası Kolağası İsmail Hakkı Bey aşıladı. Askeri rüştiyenin son sınıfındayken babasını kaybetti. 1890’da amcası Müderris Hacı Hasip Bey’den geleneksel İslam ilimleri ile ilgili ders almaya başladı. Öğrenimine İstanbul’da devam etmek istediyse de bu imkanı bulamayınca 1891’de Diyarbakır’da İdadi Mülkiye’nin ikinci sınıfına kayıt oldu. Burada son sınıftayken ”Padişahım Çok Yaşa” yerine ”Milletim Çok Yaşa” diye bağırması, hakkında soruşturma açılmasına neden oldu. Bu dönemde okul süresinin beş yıldan yedi yıla çıkması üzerine 1894 yılında okuldan ayrıldı. Liseden ayrıldıktan sonra amcasından Arapça ve Farsça dersleri aldı. Ayrıca tasavvufla da ilgilendi. Daha sonra Fransızca öğrenmeye başladı. Diyarbakır’daki kolera salgını nedeniyle bu şehirde görevlendirilen Doktor Abdullah Cevdet Bey ile tanışarak fikirlerinden etkilendi. Ekonomik sıkıntılar yüzünden öğrenimine devam etmek için İstanbul’a gidememesi, ailesinin evlenmesi için baskı yapması gibi nedenler 18 yaşındaki Ziya Gökalp’ı intihara sürükledi. İntihar girişiminin sebebi olarak idadideki hocası Dr. Yorgi Efendi’den aldığı felsefe eğitimi ve ailesinin verdiği dini eğitim arasında yaşadığı çatışma da gösterilmektedir. Kafasına sıktığı kurşun, güç koşullar altında yapılan morfinsiz bir ameliyatla çıkarıldı. Ameliyatı gerçekleştiren Dr. Abdullah Cevdet Bey ve Diyarbakır’da bulunan genç bir Rus operatördü. İntihar girişiminin ardından kendisini tekrar okumaya verdi. Özgürlüğe düşman olanlara karşı pek çok şiir yazdı. 1896 yılında, Erzincan Askeri Lisesi’nde öğrenci olan kardeşi Nihat sayesinde harp okulu öğrencileri ile birlikte İstanbul’a giden Gökalp, ücretsiz olduğu için Baytar Mektebi’ne kaydını yaptırdı. Buradaki öğrenimi sırasında ülkedeki özgürlük hareketine katılmış insanlarla tanışmak için gayret gösterdi İbrahim Temo ve İshak Süküti ile görüştü. Jön Türkler’den etkilenerek İttihat ve Terakki Cemiyeti’ne katıldı. Bu dönemde ”Yasak yayınları okumak ve muhalif derneklere üye olmak” nedeniyle 1898 yılında tutuklandı. Bir yıl cezaevinde kaldı. Mehmet Ziya Gökalp, II. Meşrutiyet’ten sonra İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin Diyarbakır şubesini kurarak temsilcisi oldu. Bu dönemde “Peyman” isimli gazeteyi çıkarmaya başladı. Daha sonra 1909 yılında Selanik’te toplanan İttihat ve Terakki Kongresi’ne Diyarbakır delegesi olarak katıldı ve örgütün Selanik’teki merkez yönetim kuruluna üye olarak seçildi. Selanik’te kalmayı sürdürerek çevresinde bir kültür hareketi oluşturmaya çalıştı. Bunun yanında lise programlarına sosyal bilimler dersi koydurdu. İttihat ve Terakki Selanik Şubesi’ni gençlik işleri ile uğraşan kolunun başına geçen Gökalp, çevresindeki gençlere toplumbilim ve felsefe dersleri verdi. Tevfik Sedat, Demirtaş, Gökalp gibi takma adlar kullanarak Selanik’te yayımlanan bir felsefe dergisinde yazılar yazdı. Dünyadaki Türkleri birleştiren, güçlü bir Türk devleti kurulmasını tasarlayan Ziya Gökalp, bu ülküyü dile getirdiği Altun Destanı’nı 1911’de Genç Kalemler Dergisi’nde yayımladı. Osmanlı Devleti’nin parçalanma sürecinde yeni bir ulusal kimlik arayışına girdi. Düşüncesinin temelinde, Türk toplumunun kendine özgü ahlaki ve kültürel değerleriyle, Batı’dan aldığı bazı değerleri kaynaştırarak bir senteze ulaşma çabası yatıyordu. Bu sebepten zaman zaman batı edebiyatı ve düşüncesinin tesirinde kalmıştır. “Türkleşmek, İslâmlaşmak, Muasırlaşmak” diye özetlediği bu yaklaşımın kültürel öğesi Türkçülük, ahlaki öğesi de İslamdı. Uluslararası kültürün yapıcı öğesinin ulusal kültürler olduğunu savundu. Saray edebiyatının karşısına halk edebiyatını koydu. Batı’nın teknolojik ve bilimsel gelişmesini sağlayan pozitif bilim anlayışını benimsedi. Dini, toplumsal birliğin sağlanmasında yardımcı bir öğe olarak değerlendirdi. Toplumsal modeli, Emile Durkheim’in teorik temellerini kurduğu “dayanışmacılık” temelinde şekillendi. Bireyi temel alan liberalizm ve kapitalist toplumun sınıf mücadelesiyle yıkılarak sınıfsız toplumun kurulmasını hedefleyen Marksizm’e karşı sınıfsal ayrımları değil mesleki ayrımları gören, mesleki örgütleri temel toplum birimi olarak kabul eden, meslek örgütlerinin dayanışmasıyla toplumsal huzurun kurulabileceğini savunan solidarizmde karar kıldı. Toplumsal ve siyasi görüşlerini anlattığı sayısız makale yazdı. “Türkçülük” düşüncesini sistemleştirdi. Milli edebiyatın kurulması ve gelişmesinde büyüki rol oynadı. Ziya Gökalp önce Turancılık sonrasında Oğuzculuk daha sonra ise Türkiye Türkçülüğü fikirlerini desteklemiştir.