Evet, ABD’nin dünya karması vatandaşlarında ve AB vatandaşlarında geçmişte ortak bir savunma refleksi, gerçek bir tehdit olduğu için sağlanabiliyordu.

Çünkü soğuk savaş döneminde Sovyetler gerçek bir tehdit olup Avrupa’nın güvenliğini ABD ve NATO sağlıyor ve Avrupa da buna katılarak savunma harcamalarını azaltarak, ekonomik gelişmesini sürdürüyordu. Fakat Sovyetler Birliği dağılıp soğuk savaş dönemi bitip Rusya Avrupa için bir tehdit olmaktan çıkınca, adeta NATO işlevsiz kalmış ve savunma için yüklü harcamalara gerek kalmamıştı. Aslında savaşsız insanca yaşamak ne güzel bir durum değil mi?

Ama ne var ki, devlet varsa savaş da olacaktır. Yani dünya 2000 yılındaki gibi kalmadı. Putin Sovyet enkazından yeni bir Rus Çarlığı yaratırken öte yanda Çin de üçüncü bir süper güç olma yolunda çok yol kat etmiş ve hatta Rusya’nın ilerisinde ikinci küresel güç haline gelerek ABD’nin birinci rakibi haline gelmişti.

Çin ile ABD arasındaki ekonomik ve ticari anlamda yayılma ve dünyayı ele geçirme yarışı silahsız bir savaş halinde devam ederken, bu savaşta güçlenen Rusya’nın Çin ile iş birliği yapma olasılığına karşı bir tedbir olarak ABD, Rusya’yı Ukrayna’da savaş yoluyla yıpratmak ve ambargolarla ekonomisini çökertmek istemektedir. Ama artık dünya tek kutuplu değil üç kutupludur. Diğer iki kutbu yok etmek için ABD’nin AB’yi yanına alması ve NATO’yu da canlandırması gerekmektedir.

Peki, AB ile yollar bu kadar ayrılmış iken tekrar yanına çekebilir miydi? Bu çok zordu. Çünkü AB Rusya’yı bir tehdit olarak görmediği gibi geçen 30 yıl içinde Rusya ile içli dışlı olmuş, enerji ve hammadde kaynakları açısından Rusya’ya bağımlı hale gelmiş, Rusya AB’li şirketlerin yatırım alanı haline gelmişti.

Bu yüzden AB ve NATO ülkelerini lafla kandırmak olanaksızdı. Bu ancak vahşi bir savaş çıkararak Rusların acımasızlığını, AB için ne denli büyük bir tehdit olduğunu göstererek olabilirdi ki; burada Ukrayna’nın yem olarak kullanılması için çok önceden hazırlık yapılmıştı. Yani Ukrayna’ya AB ve NATO üyeliği vaat edilerek, Rusya’dan soğutulup koparıldı. Rusya’ya da Karadeniz ve Kafkaslardan çevrilip senin altını oyacağım mesajları verilerek kışkırtıldı.

Peki dünya ABD’nin bu oyununa geldi mi? Çoktan geldi. Hatta geldi de geçti bile diyebiliriz. AB yola geldi. Rusya’ya en fazla bağımlı olan Almanya bile savunma bütçesini ciddi miktarda artırdı.   NATO toparlandı, Türkiye hariç tüm NATO ülkeleri Rusya’ya yaptırımları onayladı. Hatta NATO üyesi olmayan İskandinav ülkeleri de NATO’ya yeşil ışık yakmaya başladı. Rusya’nın batıdaki varlıkları donduruldu, ticareti durma noktasına getirildi. Rusya yalnızlaştırılarak, adeta dünyadan soyutlandı.

Batılı enerji şirketleri Rusya’dan çekilerek, Rusya’nın enerji alanında yaptırımları boşa çıkarıldı. Savaşın sonunda Rusya Ukrayna’yı işgal etse bile yaptırımlar nedeniyle ekonomisi çökecek. AB’nin ekonomisi, hatta tüm dünya ekonomisi bundan olumsuz etkilenecek. Ama ABD kazanacak. Bütün ülkelerin milli gelirleri yine savunma harcamaları için ABD’ye akacak. Yeni küresel güç Çin karşısında dünyanın en büyük küresel gücü olarak yerini sağlamlaştıracak.

Buraya dek görüyoruz ki, her şeyin başı, çıbanbaşı, dünya ve insanlığın baş belası ABD’dir. Bu durumda Putin, kendisine kurulan bu tuzakları görmüş ve çok büyük riskleri göze alarak kendini savunmak zorunda kalmıştır, sonucuna varılmaktadır. Peki, Putin gerçekten masum mudur? Yoksa dünyanın bu günlere gelmesinden o da ABD kadar sorumlu mudur?

Şimdi bir de ona bakalım ve Küresel güçlerin küresel sömürüsü mü yoksa dünyanın tek devlet olarak tek merkezden yönetimi ya da başka bir sistem mi önerirsiniz diye soralım.