Kadına şiddet uygulamak erkeğe hak değildir hiçbir kadın şiddeti hak etmez. Kadına şiddetin son bulmamasına bir neden erkeğin kadın üzerinde var olduğunu iddia ettiği/sandığı ve körü körüne inandığı mülkiyet hakkıdır. Mülkiyet, mal/meta üzerindeki sahipliği ifade etmektedir. İnsan için yap(a)mayacağımız tanımlamalardan birisi de onun meta/mal olarak görülemeyeceği gerçeğidir.

Ancak, biliriz ki genel gerçekler ve doğrular herkes için aynı anlam ifade etmemektedir. Toplumun her katmanında kadına şiddet uygulandığını biliyoruz. Şiddet uygulayıcılarının profili çok geniştir.

Şiddet uygulayıcıları arasında, yoksul ya da zengin olmak genç ya da yaşlı olmak, üniversite mezunu ya da cahil olmak iş adamı ya da amele olmak, çalışan ya da işsiz olmak gibi ayrımlar olduğunu söylemek mümkün değildir.

Farklı olan sadece şiddeti uygulama biçimidir. Bir de adı ve bedeni değişen kadın!

Şiddet sadece aile içerisindeki erkeğin kendisinde gördüğü hak olmaktan çıkmış erkeğin toplumsal bir hakkı haline gelmiştir. Evde eşini döven erkek şehirde, caddede ve sokakta da boş durmamaktadır. Toplu taşıma araçlarına şortla binen kadın sporcu toplumun ahlakını/namusunu bozuyor diye kırklı yaşlardaki erkek tarafından şiddete maruz kalabiliyor.

Böylesine hastalıklı bir hak temelli anlayışı idrak etmek güçtür. Kadınlarla ilişkisinde şiddeti uygulamayı bir yöntem olarak gören ve bunu kendisine hak ilan eden erkeği ciddi şekilde irdelemek/incelemek gerekiyor. İronik olacak ama erkekte var olduğunu düşündüğüm şiddet geninin şifresinin, genetik bilimciler tarafından çözülmesi ve buna uygun tıbbi/sosyal/psikolojik tedavi yöntemleri üzerinde çalışmalar yapılması kaçınılmazdır.

Kadını maruz bıraktığı şiddette, kendisini haklı gören erkeği anne karnına düştüğü andan itibaren şekillendiren toplumsal inanışların/törelerin, çevre ve ailesel beklentilerin rolü üzerinde de düşünmek gerekiyor.

Şiddet ve şiddeti uygulayıcı rolünde olmanın öğrenilen bir davranış olduğu kabul edilmektedir. Çocuk, en başta kendi ailesinde, aile çevresinde, okulda, yurtta şiddeti görmektedir. Aile içerisinde annesinin babası tarafından dövülmesini izleyen erkek kendisi de eşini dövmekten geri kalmamaktadır. Kadına şiddetin kısır döngüsü hiçbir kırılma ya da değişime uğramadan sürüp gitmektedir.

Şiddet uygulayıcısı erkeğin, kadının varlığı üzerinde kendisinde hak olarak gördüğünü kamu ve hatta kamu kuruluşlarında görev yapanlarda aynı şekilde değerlendirmektedir. Kadın şiddete maruz kaldıktan sonra başvurduğu kollukta “kocandır, hem döver hem sever” gibi bir yöntemle karşılanmakta ve kadına, ailesinin düzenini daha fazla bozup erkeğini resmi kurumlarda rencide etmemesi için şiddet gördüğü eve ve kişiye dönmesi yönünde sözler sarf edilmektedir. Şiddete maruz kalıp korunamadığı için canından olan kadınlar bu toplumun bir ayıbı ve gerçeğidir.

Çağdaş toplumlar insan hakları konusunda evrensel değerleri içselleştirip yaşam tarzlarını şekillendirirken ilerlemeye çalışan aslında geri kalmış toplumlarda bir cinsiyet diğer cinsiyet üzerinde dayakla terbiye hakkı iddia etmektedir.
Hiçbir kadın (insan) ne olursa olsun şiddeti ve daha korkuncu öldürülmeyi hak etmez.