Yeni kurulan Antalya Basın Cemiyeti Başkanı İbrahim Akkaya, cemiyeti neden kurduklarını, basının sorunlarını, genç gazetecileri ve birçok konu hakkında çarpıcı açıklamalarda bulunu. Başkan Akkaya, “Gazetecilik şu anda en güvenilmez meslekler arasında yer alıyor. Biz mesleğimize sahip çıkacağız” dedi

Y.Ö “Bize kendiniz tanıtır mısınız?”

İ.A. “1971 yılından beri gazetecilik yapıyorum. Bu mesleğe Eskişehir’de başladım. Sonra tesadüfen Antalya’ya Türk Haber Ajansı’na geçici olarak geldim. Ben buraya geldiğimde meslektaşlarım ‘Buraya gelen bir daha gidemez’ demişti. Ancak bir hafta sonra Eskişehir’e döneceğimi söyledim. Ama dönemedim 48 yıldır burada gazetecilik yaptım.”

Y.Ö “Sizin döneminizde gazetecilik nasıldı?

İ.A “Bizim dönemimizde gazetecilik, gazetecilikti. Bir kere her şeyden önce sosyal medya diye bir alışkanlık yoktu. Bunun ötesinde daha az sayıda gazete ve gazeteci vardı. Bizim dönemimizde gazetecilik saygın bir meslekti. Gazetecinin her yazdığı, çizdiği, söylediği muhakkak dikkate alınır, olumlu ya da olumsuz bir şekilde yanıtları verilir, topluma gerekli mesajlar muhakkak ulaştırılırdı. Sonuç alınan bir gazetecilik yaptım. Çok saygın bir meslekti gazetecilik parmakla gösteriliyordu. Toplumda çok farklı yerleri vardı. O zamanlar gazetecilik en güvenilir meslekler arasındaydı. Bu gün ise en güvenilmez meslekler arasında. Böyle de bir çelişkiyi,  geride kalan 48 yılda bizzat yaşadım.”

Y.Ö “Gazetecilik neden güvensiz bir meslek haline geldi?”

İ.A. “Gazetecilikteki en büyük sorun gazetelerin, televizyonların gazeteci olmayan patronların eline geçmesi. Dolayısıyla gazeteleri daha sonraki yıllarda da televizyonları, radyoları ve diğer kitle iletişim araçlarını patronlar birer kalkan olarak kullandılar. İhalelere girdiler, Kamunun çeşitli kaynaklarını ele geçirerek, bunları işlettiler paralarını üzerine para koydular. Kitle iletişim araçlarını kimi zaman da bir tehdit olarak kullandılar. Böyle olunca da gazetecilik mesleği gazetecilikten çıktı, tamamen patronlara ve mevcut siyasi partilere hizmet eden, onu alkışlayan onu her yaptığını olumlu gören bir yapıya döndü. Bunun en önemli nedeni gerçekten gazetelerin, televizyonların, radyoların diğer kitle iletişim araçlarının gazeteci olmayan patronların eline geçmesi oldu. Tabi ki iğneyi kendimize de batıralım. Biz gazeteciler özelliklede köşe yazarlarında bu akımı kendilerine kaptırdılar. Özellikle İstanbul’da çok ünlü isimler yalılarda oturarak, milyonlar dolarlar paralar alarak, övgüler yağdırdılar, yalakalık yaptılar gazetecilik mesleğini bir şekilde ayaklar altına aldılar. Bu şekilde etkisiz hale getirdiler. Hala işini çok güzel yapan, hala dimdik duran, onurundan gazetecilik felsefesinden asla ödün vermeyen, gazeteciler de hala var. Ancak onlar parmakla sayılacak kadar az. Basın demek halkın gözü kulağı demekti. Ancak şimdi gözü kulağı dediğimiz çok az kişi var. Patronun ve siyasın iktidarın gözü kulağı oldu. Ben kendi adıma söylüyorum. Ben çok yerde gazeteciyim bile diyemiyorum. İşi bu noktaya kadar getirdiler. Gerçekten üzücü bir durumdur.”

Y.Ö “Antalya’daki yerel basının durumunu nasıl değerlendiriyorsunuz?”

İ.A “Her şeyden önce ben çok uzun yıllar yerel basında çalıştım. Antalya’da özellikle sosyal medyada başlayınca tamamen birbirine benzeyen, gerçek anlamda gazetecilik yapmayan, sadece devletin resmi ilanını alarak, ayakta durmaya çalışan gazeteler var. Gazeteciliğin sürekli geriye gittiğini çok zayıfladığını gücünü neredeyse kaybetmek üzere olduğunu görüyorum. Gerek habercilik açısından, gerek toplumsal, çevre açısından ülkenin sorunlarından, herkes kendini kurtarmanın peşinde. Kimsenin gazetecilik sorumluluğu içinde olmadığını görüyorum. Bu çok üzücü ve düşündürücü bir durum. Yerel basın çok önemli. Fakat mevcut siyasi iktidar basını büyümesini istemiyor. Sürekli yerel basını ekonomik anlamda zora sokan uygulamalar yapıyor. Ekonomik bakımdan zora düşen gazeteler ayakta kalmak için kadrolarını daraltıyorlar. Daha az etkili kadrolarla çalışıyorlar. Günü kurtarmaya bir şekilde direniyorlar. Çok iyi görmüyorum bu uygulamayı. Hükümet basını asla desteklemiyor. Sürekli köstek oluyor ve giderek gazeteler kapanıyor. Bunu ne yazık ki gazetecilik meslek örgütlerinin olduğu gibi Antalya da hiçbir konuda sesini duyurmaya çalışmıyor. Bu durumu sadece seyrediyorlar. Türkiye Gazeteciler Federasyonu dışında kimse sesini çıkarmıyor. Herkes kulağının üstüne yatıyor aman sesimi fazla çıkarırsam benim başıma da kötü bir şey gelir. Çünkü artık imparatorluk gibi bir ülke olduk. Ne yazık ki artık en korkusuz olması gereken gazeteciler de korkulu içindeler. Gidiş çok vahim bu gidişle Antalya’da birkaç gazete kapanacağını ön görüyoruz.”

Y.Ö “Neden ABC’yi kurma gereksiniminde bulundunuz?”

İ.A “Ben Antalya Gazeteciler Cemiyeti’nin en eski üyelerinden bir tanesiyim. Yıllarca yönetiminde de bulundum. Her konuda öncüydü. Antalya’nın sorunlarında öncüydü. Toplantılar, yürüyüşler yapılırdı. Her konuda Antalya Gazeteciler Cemiyeti organizasyon yapardı. Meslek örgütü olarak bütün gazetecilerin işte benim örgütüm diye salındığı bir yerdi. Giderek bu yok oldu. Sessizleşti sadece birkaç kişinin yurt dışı ve yurt içi ilişkilerini sürdürdüğü, belirli yerlerden bir takım projeler üreterek karşılıksız kredilerin alındığı, gününün gün edilen, ufak tefek hediyeler ve davet yapılarak üyeleri mutlu etmeye çalışan bir yer haline geldi. Bizden önceki örgüt öyle bir raddeye geldi ki gazeteler batma raddesine geliyor, haksızlıklar oluyor ancak ses yok. Melek örgütü hiçbir şeye sesini çıkarmıyor. Yaptığı tek şey kandil ve doğum günü kutlamak oldu. Biz bu konuyu defalarca dile getirdik. Arkadaşlarımızı uyardık. Baktık ki Antalya’da gazeteciliğe sahip çıkan mesleğinin saygınlığını koruyacak, gazeteciliğin sorunlarına sahip çıkacak, gerektiğinde projeler çıkartacak bir örgüte kalmayınca bizde çareyi farklı şekilde aradık. Bu yüzdende uzun bir süre düşündük. Antalya Basın Cemiyeti’ni kurduk. Gerçekten Antalya bizi çok sahiplendi. Antalya Basın Cemiyeti giderek büyüyor ve bunu bütün Antalya’ya göstereceğiz. Bu nedenle kurulduk.”

Y.Ö “Biraz önce meslek örgütünün yanlışlarından bahsettiniz. Siz onlardan farklı neler yapacaksınız?”

İ.A “Antalya’da gazeteciliğin saygın bir meslek haline gelmesi için elimizden gelen çabayı göstereceğiz. Duruşumuzla, üyelerimizle parmakla gösterilen bir meslek örgütü haline geleceğiz. İşsiz arkadaşlarımıza sahip çıkacağız. Onları bu konuda rahatlamaları için çalışmalar yapacağız. Gazeteciler yapılan baskılara karşı dimdik durarak, sesimiz çıkaracağız. Gazeteciliğin sahipsiz olmadığını göstereceğiz. Herkesin benim cemiyetim, benim örgütüm demelerini sağlayacağız.”

Y.Ö “Antalya Gazeteciler Cemiyeti sizi ve yönetim kurulunuzda bulunan gazetecileri üyelikten çıkardı bunu nasıl değerlendiriyorsunuz?”

İ.A “Bunu çok komik buluyorum. Bunu anlatacak kelime yok. Arkadaşları çok kırmak istemiyorum. Bu bir korku ya da gözdağı mıdır? Antalya Basın Cemiyeti’ne üye olmak isteyen insanlara bir tehdit midir? Onu anlayamıyorum. Yani yasal hakkımız istediğimiz derneği kurabiliriz. Yapılan şeyi açıkcası yakışıksız buluyorum. Bu bir korku koltukları kaptırma ya da üyelikleri başka yönlenmesini önlemeye çalışan cılız bir çaba olarak görüyorum.”

Y.Ö “Umudunu kaybeden gazetecilere ne demek istersiniz?”

İ.A “Ben ülke sorunlarına çok kafa soran birisiyim. Ancak umudumu hiçbir zaman kaybetmedim. Bir şekilde her şey yoluna giriyor. Özellikle gençlere sesleniyorum. Kimse umutsuzluğa kapılmasın gazetecilik eski onurlu günlerine geri dönecek. Ümitlerini kaybetmesinler geleceğe umutla baksınlar. Umutsuz yaşanmaz ve çok iyimser olmaları lazım.” YAPRAK ÖZER