Eczacılık’da tahsil yaparken fakültede bir kız vardı. Akıllı, sevimli, güzel bir kız. Önümde otururdu, pırıl pırıl saçları vardı, bakmaya doyamazdım. Haberim olmadan yavaş yavaş sevmişim. O nasıl oluyor diye sormayın, ben de bilmiyorum çünkü birkaç yıldır aynı sınıftaydık. Yani görür görmez aşık olma durumu yoktu. Yavaş yavaş içimde büyümüş işte hınzır. Bir salaklık yaptım sonra. Konu açıldı, fakülteden bir arkadaşım sevdiğim birinin olup olmadığını sordu. Var dedim ben de. Kim olduğunu öğrenmek için çok ısrar etti. Bir de liseden yani eski bir arkadaşım da olunca ısrarlarına dayanamayıp söyledim. Kimseye söylememesi için de yemin ettirmiştim. İyi halt etmiştim tabii. Ertesi gün sınıfa gelince bir baktım ki duymayan kalmamış. Hiç istemediğim, kontrolümde gelişmemiş bir durum utangacım üstelik, inkar bile edemedim. Kabüllendim. Sustum… Birlikte aynı amfiyi paylaştığımız, ara sıra laboratuvarda birlikte deney yaptığım kızın yüzüne bile bakamaz oldum. Fakültenin bahçesinde karşılaştığımızda yüzüne bakamadığım için ders aralarını kimsenin kullanmadığı arka merdivenlerinde geçirmeye başladım. O da benden uzak durmaya çalışıyordu. Zaten niye yanaşsın ki? Ortada fol yok yumurta yok. Ama ben yine de kızdan kaçmaya devam ediyordum. Laboratuvarda isimlerimizi alay eder gibi haykırarak tempo bile tuttular ama o hiç sert tepki vermedi, kızmadı. Sonra ne mi oldu diye soruyorsunuz? Yahu geri zekalılık işte. Bir bok olmadı tabii ki. Gidip adam gibi konuşmadım kızla. Zaten belki de hiç sevmedi beni diye kendimi avuttum. Üniversite bitti, kız gitti ve ben de memlekete döndüm bir eczane açtım, iki yıldan beri çalışıyorum. Dün Facebook’tan bir mesaj geldi bana, tanımadığım biri. “Naber, ben de İzmir’deyim” tarzı eski bir arkadaştan gelen mesaj. Profile giriyorum. Benim eczacılıktaki sevgili. İzmir’e bir ilaç firmasının temsilcisi olarak gelmiş. Ben sizi tanımıyorum diyorum kibarca, özür diliyor, karıştırmış. Atmıyor bir daha mesaj. Merak ediyorum ben de bir ortak arkadaşıma soruyorum. “Hayır lan evlenmedi” cevabını alıyorum. Sabah pencereleri açıyorum, ilaç kokususu dağılsın diye ve bir çay söylüyorum. Yaz günü sıcak dışarısı. Eczaneye biri giriyor, girer girmez hatırlıyorum. Benim eczacılıktaki sevgili. İçimi bir heyecan kaplıyor. Kız çiçek gibi, neşeli, gülümseyerek “günaydın” diyor, oturuyor. Çantasını masaya koyuyor. Fakültede hafif tombul, her ders espri yapan, herkesin hemen sevdiği, ama kimsenin sahip olamadığı benim sevgili. Hayatı anlamlı kılan en güzel duygudur aşk, insan hayatında gerçek bir milad. O akşam gece geç saatlere kadar sohbet etmiştik. Sanki tümden hücrelerim yenilenmiş, bambaşka bir insan olmuş çıkmıştım. O gün bakışlarıyla, gülüşleriyle gerçekten hayatıma ve kalbime dokunmuştu. Artık güçlüydüm. Yaşamın getirdiği bütün sorunlarla başa çıkabilecek kadar güçlüydüm. Nefes almak bile daha anlamlı gelmeye başlamıştı. Coşku, tutku bakın bu soyut kavramları küçümsememek lazım. Tutkunun içine düştüğünüzde yaşadığınız mutluluğu başka hiçbir şeyde bulamazsınız. Hayatımı ona adamak istiyor, ayak parmaklarımdan saç diplerime kadar her bir hücremin ona ait olduğunu hissediyordum. Bu aşkın kimyasıydı herhalde onun kaşı, gözü, yüzü, parmak uçları aman tanrım büyüleyiciydi. O günden sonra muhabbetimiz devam etti. O her İzmir’e gelişinde bana, ben her İstanbul’a gidişimde ona uğruyordum. Aylar sonra, uzunca bir flört sonrası aramızdaki ilişki aşka dönmeye başladı. O beni ilk gün beğenmiş, tüm o neşem, sıcaklığım ilgisini çekmiş. Bense cahilliğim yüzünden açılamamış, gençliğimizin iki senesini boşa öldürmüştüm. Şayet o gelmeseydi ben cesaret edip asla ona gidemezdim. Aradan üç yıl geçti, hiç ayrılmıyoruz, acılar, mutluluklar, hayal kırıklıkları, başarılar. Her şeyi, birlikte göğüslüyoruz. Mutluyuz. Evet bir sonu yok bu hikayenin. Uzun süren bir üniversite aşkı. Sonra uzun bir süre birliktelik. Sırrıysa güven, güven ve güven. Sevildiğini bilmek, onun mutluluğunu kendi mutluluğunun önüne koymak, dürüst olup ona her daim güvenmek. Huzurlu olmak kısacası. İçinde Facebook şifresi ne acaba korkusu olmaması. Çok sevmek. Tahmin ettiğiniz gibi evlendik. Mutluyuz. İki çocuğumuz var.