Nef’i, 17. yüzyılın ilk yarısında yaşamış olup, Osmanlı sahası Türk edebiyatında Divan şiirinin önce gelen şairlerindendir. Erzurum/Hasankale doğumlu olan Nef’i’nin doğum tarihi kesin olarak bilinmemekle birlikte 1570’li yıllarda doğduğu düşünülmektedir. Çocukluğu ve gençliğinde sağlam bir medrese eğitimi görerek, Arapça ve Farsçayı çok iyi öğrenmiş, şairliğe oldukça erken yaşlarda başlamıştır. Asıl adı Ömer olan Nefi’nin mahlas olarak önce “zararlı, zararla ilgili” manasına gelen “Zarri“‘yi kullandığı, daha sonra tarihçi Gelibolulu Ali’nin verdiği ve “yararlı” anlamına gelen “Nef’î” mahlasını kullanmaya başladığı, kendisi hakkında bilgi veren kaynaklarda yer almaktadır. Bir süre doğduğu yerde yaşadıktan sonra İstanbul’a geldiği bilinen sanatçının, Doğu Anadolu’dan ayrılıp İstanbul’a ne zaman geldiği konusunda net bir bilgi elimizde bulunmamaktadır. Ancak, şiirlerinden hareketle I. Ahmed’in tahta çıkışından sonra yani 1603’ü izleyen yıllarda İstanbul’a geldiği düşünülmektedir. Nef’i, Edirne’de kısa bir süre bulunmasının dışında 30 yıl kadar bir süre de İstanbul’da yaşamıştır. I. Ahmed, I. Mustafa, II. Osman ve IV. Murad olmak üzere dört padişah döneminde yaşadığı bilinen Nef’i’nin, bu padişahlardan en çok I. Ahmed ve IV. Murad’ı sevdiği ya da onlara daha yakın durduğu, bu iki hükümdara sunmuş olduğu kaside sayısının fazla oluşundan anlaşılmaktadır. Çeşitli devlet hizmetlerinde bulunduğu yıllarda bu görevlerine birkaç kez son verilen ve İstanbul dışına Edirne’ye sürgüne gönderilen Nef’i, şöhretinin zirvesinde olduğu IV. Murad döneminde hicve olan düşkünlüğünün kurbanı olarak 1635 yılında idam edilmiştir. Nef’i, bir övgü ve yergi şairidir. Övgü ve yergiyle birlikte mübalağa, Nef’i’nin geçmişte ve günümüzde yayımlanmış olan kaynakların görüş birliği ettiği üç ana özelliğidir. Övgü denildiği zaman da öncelikle usta şairin fahriyeciliğini, kendi sanatını övmeye düşkünlüğünü belirtmek gerekir. Öyle ki övünmeleri sırasında İran edebiyatının en ünlü şairleriyle, mesela Ömer Hayyam, Urfî, Hâfız, Feyzî gibi şairlerle kendini kıyaslamakta, sanat gücünün onlardan üstün olduğunu dile getirmektedir. Nef’î’nin sanatında göze çarpan önemli bir özellik de onun şiir dilinde ve şiir dilinin kullanımında gösterdiği üstün başarıdır. Kelimelerle rahatlıkla oynayabilen, vezni başarılı bir şekilde kullanan, zahmet çekmeden kafiye meydana getiren Nef’i, gür, tok ve kendinden emin bir üsluba sahiptir. Vezin ve kafiye konusunda gösterdiği üstün yeteneğinin yanı sıra zengin sözcük dağarcığı, hiç işitilmemiş, hiç kullanılmamış kelime ve deyimleri kullanmakta gösterdiği başarı dikkat çekicidir. Tamlamaları kullanırken bazen aşırılığa kaçmakla birlikte bu tür kullanımları fazla yadırganmaz. Nef’i’nin şiirlerinde rastlanan bir başka özellik de şiirin bütünü içerisinde anlam birliği sağlamaya gayret etmesidir. Onun şiirde anlam bütünlüğünü koruma endişesi, hemen bütün şiirlerinde görülür. Nef’i, “Sebk-i Hindî“nin bazı özelliklerine şiirlerinde rastlanan ilk şairdir. Mübalağaya düşkünlüğü ve zengin bir hayal dünyasına sahip oluşu onun Sebk-i Hindî üslubunun etkisinde kaldığının bir göstergesidir. Tezat sanatını da sıklıkla kullanan şairin şiirlerinde Farsça tamlamalar dikkat çekecek sayıdadır ancak onun tamlamaları, yüzyılın önde gelen Sebk-i Hindî üslubu temsilcilerinden Nâ’îlî ve Neşâtî’nin kurduğu tamlamalara nazaran daha kolay anlaşıldığı gibi, saydığımız bu özelliklerin olması da onu Sebk-i Hindî temsilcileri arasında saymak için yeterli değildir. Nef’i, edebiyatımızın kendine has üslubu olan sayılı sanatçılarındandır. Özellikle kaside alanında, kendisinden sonra gelen birçok şairi etkilemiştir. Nâ’ilî, Şeyh Gâlip, İzzet Molla, Haşmet vb. şairler onun etkisinde kalarak şiirlerine nazireler yazmışlardır.