Sinemanın da, tiyatronun da, bir kor gibi içimize düştüğü yıllardı. Validenin mütevazı bütçesinden gönderdiği harçlığımızın büyük bir bölümünü sinemaya-tiyatroya verirdik. Sonra, gece yatakhanenin kendine özgü romantizmi içinde, izlediğimiz oyunları, filmleri yaşar, zevk ve huzur içinde uyurduk. Ortaoyunu bizim için, bir başka dünya gibiydi. Yıllarca, fırsat buldukça izledik. Bu tarzın büyük ustalarından Naşit Özcan’ı hatırlayabilecek kadar göremedik. Tanıdığımız, yakından izlediğimiz Orta oyununun son temsilcisi İsmail Dümbüllü’ydü. Birkaç defa uzun bir sohbet için rica ettik. Ancak bir kitabevine söz verdiğini belirterek bu ricamızı nezaketen geri çevirmişti. Son konuşmamızda “Yahu!.. Sen beni bırak, bizim Tevfik’le konuş: dedi ve öyle yaptık. Yakından tanırdık. Bir oyunda izlemiştik. Galiba ilk gördüğümüz oyunlarından biriydi. Şimdi adını hatırlayamıyoruz. Tevfik İnce, uzun boyu, atletik yapısıyla sahnede bir konuşma yapmıştı. Bildiğimiz Orta oyununun perdeli olarak uygulanmasıydı. Sonra yıllar geçti, Tevfik Efendi, Orta oyunumuzun son pîşekârı olarak haklı bir şöhrete kavuştu. İsmail Dümbüllü’yle sahnede ilk girişi yaptıkları arzbar (muhavere) oyunun genel bir yapısıydı. Ve aradan yıllar geçti. Bir gün ziyaretine gittik. Suadiye’de inşaat malzemesi satan bir mağazanın küçük odasında sohbet etmiştik. Yıl: 1976’ydı. Uzun uzun konuştuk. 1920 yılında Muallim Mektebi’nden mezun olduğunu söylemişti. 1923’te Naşit Bey’le (Naşit Özcan) tanışmış. Sonra Kel Hasan Efendi’yle çalışmış. Aralarında Şamran Hanım ve Güzel Jerfin (H) de vardı. Ve Toto Karaca da gelince sağlam bir ekip oluşmuş. İsmail Dümbüllü’yle tam elli sene çalışmış. Ve bu minval üzere uzun uzun konuşmuştuk. Sonra sahneyi bıraktığını duyduk. Elimizdeki telefonlarla ilişki kurmak mümkün olmadı. Sonra bir gün sanatçının Bakırköy Ruh Hastalıkları Hastanesi’ne yatırıldığını okuduk. Birkaç gün sonra, yattığı küçük odaya, hemşire hanımla gittik. Konulan teşhis: Bunama… Kimsesi olmadığı için, birkaç hayırsever aracılığıyla buraya yatırılmış. İskemleye oturduk, yorganın üstünde duran elini tuttuk. Gözlerini açtı, bir an öyle baktı, sonra gene yumdu. Bir hayli zaman geçti. Gözlerini açtı, ancak duyulabilen bir sesle “tanıdım, konuşmuştuk” dedi. Sonra gene daldı, Hemşirenin uyarısıyla odadan çıktık. Bir süre sonra öldü. Ve cenazesinde hemen hemen hiç kimse yoktu. Tesadüfen geçenler, bir yapıda çalışan işçiler. Ve bir köşeye kazılmış bir mezar. Allah rahmet eylesin.